Çalışmaların yürütüldüğü Karaman’ın Boncuklu beldesinden MÖ8300-8240 arasına tarihlenen bir kadın bedeni. Kaynak: Douglas Baird (Boncuklu Project).
Meğer Anadolu platosundaki tarımsal faaliyetler daha önce düşünüldüğü gibi buraya Bereketli Hilal’den göç eden çiftçilerin getirdiği bilgiyle değil, doğrudan bölgede yaşayan yerli avcı-toplayıcı topluluklar tarafından başlatılmış. Bu bilgiyle ilk defa bir yıl önce, PNAS’ta yayımlanan bir makale aracılığıyla tanışmıştık.
Çalışmayı yürüten araştırmacılar Karaman’ın Boncuklu beldesinde karbonize tohumlara, buğday kepeği fitolitlerine ve erken dönem tarım alanlarına özgü bitki kalıntılarına rastlamış, burada 10.000 yıl öncesinden beri ürün ekimi yapıldığı sonucuna varmışlardı.
Buna göre Orta Anadolu’nun avcılık ve toplayıcılıkla geçimini sürdüren yerel topluluklarının, özellikle güney ve doğu bölgelerde kısıtlı da olsa buğday, mercimek ve bezelye ekimini benimsedikleri söylenmişti. Yalnız tarımın benimsenmesi topyekun gerçekleşmediği gibi kimi civar alanlara belli bir süre hiç uğramamış bile… Mesela araştırmanın yürütüldüğü Boncuklu’nun 30 km güneyindeki Pınarbaşı: Boncuklu’da düşük seviyelerde de olsa tarımsal ürünün tüketildiği sıralarda Pınarbaşı topluluğu avcı-toplayıcı yaşam tarzına tam hız devam ediyormuş. Yani avcı-toplayıcılıktan tarıma geçiş her yerde aynı anda yaşanmamış; iki geçim stratejisi uzun yüzyıllar bir arada varlığını sürdürmüş. Yenilerdeyse Nature Communications’ın 19 Mart sayısında yayımlanan bir çalışma Anadolu’nun tarımla ilişkisini daha da derinleştirdi. Almanya, İngiltere, Türkiye ve İsrail’den araştırmacıların oluşturduğu uluslararası bir ekip tarihöncesinden 8 bireyin DNA analizlerinden yola çıkarak tarımın adeta genlerimizde yazılı olduğunu büyük bir kesinlikle ortaya koymuş oldu.
Tarımın ilk defa 11.000 yıl önce, bugünkü Irak, Suriye, İsrail, Lübnan, Mısır ve Ürdün ile Anadolu ve İran’ın güneyine uzanan, Bereketli Hilal adıyla tanınan bölgede ortaya çıktığı biliniyor. Kısa bir süre öncesine kadar kabul edilen görüş tarımın Orta Anadolu’ya da MÖ8300 civarında, işte bu Bereketli Hilal’den giriş yaptığı ve akabinde Anadolu’nun ilk çiftçilerinin bu yeni geçim aracını genleriyle birlikte Avrupa’ya taşıdıklarıydı. Bilginin ikinci kısmında, yani Anadolulu çiftçilerin ve tarım bilgisinin Avrupa’ya göçü konusunda şimdilik sıkıntı yok. Ancak araştırmalar tarımın Anadolu’da ortaya çıkışı özelinde yeni bir senaryo öneriyor.
Almanya’daki Max Planck İnsanın Tarihi Enstitüsü çatısı altında gerçekleştirilen bu son çalışma kapsamında tam genom dizisine ulaşılan 15.000 yaşındaki, Anadolulu bir avcı-toplayıcının DNA’sı, daha sonraki binyıllarda yaşamış Anadolulu çiftçilerin ve civar bölgelerin sakinlerinin DNA’sı ile karşılaştırılmış. Analizlere ayrıca 587 antik birey ile günümüz popülasyonlarından 254 bireyin DNA’sı da eklenmiş. Sonuçlar Anadolu çiftçilerinin DNA’larının yaklaşık %90 düzeyinde Anadolulu avcı-toplayıcınınkiyle örtüştüğünü ortaya koyuyor. Bu da hem herhangi bir göç olayının söz konusu olmadığını, dolayısıyla Anadolulu avcı-toplayıcıların tarımı kendiliklerinden geliştirdiklerini, hem de avcı-toplayıcı yaşamla tarıma dayalı yerleşik yaşam arasındaki yaklaşık 7000 yıllık süre boyunca, iklim ve geçim yöntemlerindeki değişimlere rağmen gen havuzunun büyük oranda değişmeden kaldığını gösteriyor. Peki geriye kalan %10’luk fark nasıl açıklanıyor? İşte komşularımızın devereye girdiği yer tam da burası. Tarımın Anadolu’da iyice kökleşmeye başladığı MÖ8300-7800 civarında yerel popülasyonun DNA’sı, bugünkü İran ve Kafkaslarda yaşayanların DNA’sı ile karışmaya başlıyor. Levant bölgesinden yani Yakın Doğu’dan DNA aktarımı ise daha da sonra geliyor: MÖ7000-6000 civarında.
Elbette bu DNA alışverişinin nasıl bir bağlamda gerçekleştiğini anlamak kolay değil. Kısa zaman aralıkları içinde gerçekleşmiş büyük insan hareketlerinden mi yoksa gündelik fakat sık aralıklarla gerçekleşen (mesela ticaret amaçlı) temaslardan mı kaynaklandığını söylemek için daha fazla veriye ihtiyaç var. Ya da örneğin avcı-toplayıcıların tarımsal faaliyetlere nasıl ve neden başladıkları da ayrı bir araştırma konusu. Fakat tarımın pek çok bölgede, benzer zaman aralıkları içinde, bağımsız olarak ve kademeli bir geçişle ortaya çıktığı kesin. Nitekim Bereketli Hilal ve Anadolu’ya, Baltık Bölgesi’nin avcı-toplayıcılarını da eklemek gerekiyor. Max Planck araştırmasına benzer şekilde DNA karşılaştırmalarının kullanıldığı analizler, Baltık çiftçilerinin de avcı-topayıcılarla aynı genetik mirası paylaştığını, belirgin bir göçün söz konusu olmadığını göstermişti.
Uzun lafın kısası, bugün tarım ve hayvancılığın lağvedildiği, köylülüğün ve küçük çiftçiliğin can çekiştiği, pek çok yerli tohum türünün yok olmaya yüz tuttuğu, bereketli toprakların yapılaşma ve sanayiye kurban edildiği Anadolu bir zamanlar tarımın kendiliğinden yeşerdiği kadim bir kültüre ev sahipliği yapmış. Zaman herşeyi değiştirir, dönüştürür, biliyoruz, ama yine de insan hayıflanmadan edemiyor…
Kaynak
1) “First Anatolian farmers were local hunter-gatherers that adopted
agriculture”, The Max Planck Institute for the Science of Human History
News-Press Release, 19 Mart 2019.
2) “Agriculture initiated by indigenous peoples, not Fertile Crescent
migration”, University of Liverpool News, 19 Mart 2018.
3) “Baltic hunter-gatherers began farming without influence of migration,
ancient DNA suggests”, Trinity College Dublin News, 2 Şubat 2017.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder