3 Ekim 2021 Pazar

ANTİK BAĞLANTI - 3


 ANTİK BAĞLANTI - 3

 

1) Grönland buzul özlerinde bir sülfat karışımı bulunmaktadır. Bunun nedeni bilinmemekte ama muhtemelen volkanik bir patlama ya da kuyruklu yıldız darbesi olduğu tahmin edilmektedir.

2) Ölü Deniz'in seviyesi aniden 1000 metreye yükselmiştir.

3) Grönland'deki asit oranı aniden 3 izotopa fırlamıştır.

4) Sekiz farklı yerde yapılan araştırmalar, Güneybatı Amerika'daki Navajo bölgesinde büyük bir sele işaret etmektedir.

5) Nil deltasındaki su seviyesinde yükselme gerçekleşmiştir.

6) Güneydoğu Utah, Amerika'da bulunan alüvyon gölü tortuları, ciddi bir iklim değişimini göstermektedir.

Atlantis Felaketi 



Graham Hancock'un Fingerprints of the Gods adlı kitabında M.Ö. 10.500 tarihlerini göstererek savunduğu gibi Dünya'da daha önce de felaketler olmuş olabilir. Ama birçok Atlantis savunucularının söylediği gibi bu ülke uygarlık tohumlarını Mısır'a gönderdiyse, bu durumda varışın etkilerinin hemen görülmesi gerekirdi, 8.000 yıl uyuduktan sonra değil. Bence bu, Atlantis felaketi için çok erken bir tarih.

Avrupa ve Mısır'da önemli kültürel sıçramalar görülmüş olabilir ama ya Amerika? Buradaki kanıtlar çok daha sağlamdır. Doğrudan Atlantis kökenini gösteren hiçbir arkeolojik bulgu yoktur. Yine de, çok sayıda güçlü kanıtlar bulunmaktadır. İlkel Amerikan kabilelerinin mitolojisinde, sel yüzünden küresel yıkıma ait birçok bahis geçmektedir. Bu yıkımın açıklamalarından biri, kitaplardan biri olarak Orta Amerika'da hâlâ geçerliliğini koruyan Popul Vuh'da görülebilir. Aşağıdaki aktarım, Ignatius Donnelly'nin Atlantis adlı kitabından alınmıştır:



Sonra sular heyecanla çalkalandı ve her yanı kapladı... Dünyanın yüzeyi ters yüz oldu ve yoğun bir yağmur başladı; gündüz gece... su ve ateş birleşerek son büyük kataklizmi yarattı.

Yucatan'ın kitap yakıcı piskoposu Diego de Landa, Orta Amerika'daki ilk insanların denizin doğuda kalan karşı kıyısından gelmiş olduklarına inanıyordu. Şöyle söylemektedir:



Eski Yukatan insanlarının bazıları, atalarından, bu topraklara daha önce doğudan bazı insanlar geldiğini ve Tanrı 'nin onlar için suyun içinde oniki kanal açtığını söylerlerdi.

İspanyollar Meksika'ya ilk geldiklerinde, Aztekler onlara kökenlerinin okyanusun doğudaki karşı tarafında kalan Aztlân adlı bir adadan geldiğini söylemişlerdir. H. H. Bancroft, 1874'de yayınlanan Native Races of the Pacific States (Pasifik Ülkelerinin İlkel Halkları) adlı kitabında şöyle demektedir:



Azteklerin asıl evleri Aztlân 'di. Yurtlarını neden terkettikleri bilinmemekle birlikte, nedenin düşman zorlaması olma ihtimali yüksektir, çünkü asıl vatanlarının çok daha bereketli ve güzel bir yer olduğu söylenir.

"Turnaların yeri" anlamına gelen Aztlan'ın coğrafik konumu, modern araştırmacılar arasında çok tartışılmıştır. Bazıları kuzeyde, batıdaki Pasifik kıyısında olduğunu söylemişlerdir; diğer bazıları ise Veracruz'daki Meksika Körfezi'nde bulunan Tamiahua lagünündeki Isla de loş Idolos'da olduğunu savunmuşlardır. Aztekler ise, Aztlan'ın Atlantik Okyanusu'nun ortasında bulunduğuna inanıyorlardı.

Mayalar'ın bizim tarihimizle M.Ö. 12 Ağustos 3114'de başlayan takvimlerinden bahsetmiştik. Mayalar, takvimlerinin önceki insan uygarlığının yokolduğu tarihte başladığına inanırlardı. Şimdi varolan kanıtlar, bunun bir iklim değişikliğine rastlayan bir tarih olduğunu göstermektedir. Mayalar anavatanlarını "yükselen güneşin ülkesi" -doğuda- olarak belirlemişlerdi ve bunun da Atlantik Okyanusu'nda bulunduğunu kabul edebiliriz.

Tektonik Tabakalar 

Yirminci yüzyılın başlarında, Atlantik Okyanusu'nun iki tarafında kalan fosiller ve jeolojik kayıtlar arasındaki bağlantıları açıklamak için A.L.Wegener "kıtasal sürüklenme" kavramını ortaya atmıştı. Fikirleri zamanla kıtaların nasıl hareket ettiğini açıklayan "tektonik tabakalar" teorisine dönüştü. Bu, Afrika'nın batı kıyısıyla Güney Amerika'nın iki yapboz parçası gibi birbirlerine ne kadar güzel uyduğuna bakılarak kolayca görülebilir.

Bir zamanlar yapışıktılar ve yavaş yavaş koptular. Kuzey Atlantik'in iki kıyısı ise birbirine tam olarak uymamaktadır. Eğer biraraya getirilirlerse, Azur Adaları'nın yakınında bir "delik" kalmaktadır. Burası, Atlantis'in bulunduğu yer olabilir ini? Eğer karalar yükselerek dağlara dönüşebiliyorsa, elbette ki alçalabilirler de; özellikle de volkanik açıdan hassas olan bir bölgede. Otto MuckThe Secrets of Atlantis (Atlantis'in Sırları) adlı kitabında, Atlantik'in ortasındaki büyük kara parçalarının ortadan kalkması üzerine bir araştırma yapmış, böyle bir durumun özellikle Golf Stream akıntısının yönünün değişmesini sağlayabileceğini söylemiştir. Akıntıların iklim üzerinde etkisi olduğunu ve akıntının yönünde herhangi bir değişimin hiç şüphesiz iklimi güçlü bir şekilde etkileyebileceğini biliyoruz. Bu, M.Ö. 3000 yıllarındaki Piora iklim anomalisi için başka bir açıklama olabilir.



Atlantis'in yokolıışuyla ilgili bütün kanıtları incelemeye yetecek kadar yerimiz yok ama bu olayın gerçekleştiğine dair yeterince belirgin kanıtlar var. "Gerçek"lerin oluşum aşamasındaki teorilere kolayca uydurulabileceğini söylemek doğrudur ama Hanedanlık Mısırı'ndaki karmaşık geometrinin, astronomi ve matematik bilgilerinin ve İngiltere'deki dairesel megalitik kültürün, M.Ö. 3000 yıllarında Atlantis uygarlığının yokolduğu aynı döneme rastladığına dair sürekli kanıtlarla karşılaşmaktayız.

Felaketten sonra sağ kalan ayrı grupların bir şekilde birbirleriyle iletişimi korumaya çalışmış olmaları da mümkündür. J. R. Harris, 1938'de basılan Is is andNepthys in Mltshire (Wiltshire'daki İsis ve Neftis) adlı kitabında, İngiltere'deki "Tot" benzeri yer isimlerinin Mısır kökenli olduğunu ve İngiliz Adaları'nın hanedanlık döneminde ziyaret edildiğini savunmaktadır. Thor Heyerdahl'ın Ra II adlı çalışması, firavunlar döneminde antik Mısırlılar'ın kayıklarla Atlantik'i aşmalarının mümkün olduğunu göstermiştir. Mısırlılar'ın başka yerleri ziyaret ettiklerini ve ticaret yaptıklarını biliyoruz. İngiltere'deki Bronz Çağı'na ait höyüklerde, Mısır çini parçaları bulunmuştur.



Bu, Mısırlılar'ın İngiltere'yi bizzat ziyaret ettiklerini kanıtlamaz; çünkü bu parçalar yol boyunca elden ele geçmiş olabilir. Ancak, bu keşfe dayanarak, antik Mısırlılar'ın yeterli denizcilik tekniğine sahip olup olmadıklarını anlamak için Mısır'da araştırmalar devam etmektedir. Maceracı ruhlarının onları İngiltere'ye getirmiş de olabileceği düşüncesi, ondokuzuncu yüzyıl araştırmacıları arasında yaygın olan bir inançtı.

Marlborough Downs'daki şekillerin keşfi, antik Mısır ve İngiltere arasında bir bağlantı bulunduğu fikrini güçlendirmektedir. M.Ö. 3. binyılın 500 yılında iki yerdeki mimari gelişim arasında tarihsel bir uyum vardır. İngiltere ve Mısır arasındaki bağlantılar, M.Ö. 4. binyılın sonundaki tek bir kültürel kökene de dayandırılabilir.

Müzikte, dilde, efsanelerde ve sanatta, birbirinden yer olarak uzak grupların bazı ortak kökleri olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır. Müzisyen Bob Quinn, İrlanda'daki Connemara şarkıları ve Kuzey Afrika'nın Berberi müziği arasında açık bağlantılar olduğunu keşfetmiştir. Atlantean adlı kitabında, MoroccoM'ora'daki bir taş daireli tümülüse yaptığı ziyaretten de bahsetmektedir. Uzun araştırmalardan sonra, küçük Sidi Yemani kasabasının yakınındaki bir höyüğü bulmuştur. Ziyaretini şöyle anlatmaktadır:

Yapıya ulaşmak için iki mil daha çamuru aşmak zorunda kaldık. Böylesine gösterişli bir taşı en son PunchestownCo Kildare 'de (İrlanda) görmüştüm. Yaklaştıkça, taş dairelerini görebiliyorduk. Bunlar tümülüslerin kalıntılarıydı. Çoğu İrlanda'daki mezarlarda olduğu gibi yerlerinden sökülmüş ya da taşınmıştı. Sayımımıza göre dairede tam 167 taş vardı. Böyle birşey en son 1770'de görülmüştü.



Bu höyüğün İngiltere'dekilerle açık bir mimari bağlantısı bulunmasına karşın, Quinn arada kültürel bir bağlantı olduğuna dair herhangi bir akademik kanıt bulamamıştır. Bu höyüğün görünüşte İngiliz kuzenleriyle bağlantılı olmasına rağmen, uzak geçmişin bir tür bağımsız ifadesi olarak yorumlamıştır. Ama biri Atlantis'in varlığını ve yıkımını kabul ediyorsa, bağlantı da oldukça mantıklı hale gelmektedir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder