3 Ekim 2021 Pazar

ANTİK BAĞLANTI - 4

 





Neolitik İngiltere ile Hanedanlar Mısırı'nın arasında sağlam bir bağlantı bulunduğunu kanıtlamak için eksik olan şey, Mısır anıtlarında bulunan hiyeroglif metinlerdir. Aynı tarihlere ait İngiliz anıtlarında bu tür metinlere raslanmamasının nedeni, iki kültür aynı kaynaktan geldiği -ben böyle olduğuna inansam da- taktirde kolayca açıklanamamaktadır.


 Ayrıca Stonehenge haricindeki taş dairelerinde taşların belli bir biçimleri olmasına karşın herhangi bir süsleme izine rastlanmamaktadır. Bu belirgin biçimler, West Kennett Avenue'daki dörtköşe taşlarda daha açık bir şekilde görülebilir.


Atlantis halkından sağ kalanların yeni geldikleri topraklarda baskınlık sağlayacak sayıya ulaşamamış olmaları da mümkündür. Belki de bütün yapabildikleri orada varolan yerlilerin kültürüne uyum sağlamak ve biraz değiştirmek olmuştur. Mısır'da, bu resim yazısının ortaya çıkmasını sağlamış, İngiltere'de ise fikirler sadece taş ve oymacılık sanatıyla sembolik bir şekilde ifade edilebilmişti.

Belki de İrlanda, Newgrange'de ve Atlantik kıyısı boyunca diğer yerlerde bulunan bütün gizemli spiraller, dörtköşe taşlar, dalgalı çizgiler ve halka işaretleri, sadece anahtarı bilen kişilerin anlayabileceği piktogramlardı. Mısır hiyerogliflerindeki "n" sesi veren yatay zik-zak gibi belli karakterlerin İrlanda, Newgrange'deki anıtlarda kazınmış olması da ilginç bir noktadır. Stonehenge gibi bu tarihlerden kalan birçok anıt, bu kültürlerde güneşin önemini yansıtacak şekilde belirgin bir güneş biçiminde dizilmişlerdir. Güneş, Mısırlılar'ın inanç sisteminde de önemli bir yere sahiptir.

Cevaplanmamış birçok soru bulunduğu açıktır. Ancak iki kültürde de zamanla geriye giden hızlı bir yükseliş gerçekleştiği kesindir. Mısır'da piramitlerin ve Eski Krallık anıtlarına denk hiçbir mimari eser bir daha tekrarlanamazken, NewgrangeSilbury HillMaes HoweStonehenge ve Avebury'deki anıtların dengi de orta çağdaki katedrallere, yani 4,000 yıl sonrasına kadar yapılamamıştır.


Atlantis Enlemi 


Atlantis'in konumunu belirleyebilmemize yardımcı olmak üzere antik ölçülerle ilgili bir kanıt daha vardır. Dünya tam bir küre değildir. Döndüğü için, Dünya Ekvator kuşağında küreleşirken, Kutup bölgelerinde basıktır. Bunun anlamı, kişi Ekvator kuşağından uzaklaştıkça her enlem derecesinde genişliğin artacağıdır. Örneğin; Ekvator kuşağındaki enlem derecesinin genişliği 110,573 metredir. Kutup'da ise bu uzunluk 111,697 metreye çıkar. Uzunluğun 110,000'den 111,000 metreye çıktığı enlem derecesi 39'dur.

Ancak, bazı antik ölçülere göre bu derece 32 ile 33 arasındadır. Bunların arasında antik Mısır'dan kalma ölçü birimleri olan Brasse ve Remen de vardır. Mısırlılar, bir dakikalık kavisi 1000 Brasse olarak kabul ederken, Remen ise Kübit ile doğru orantılıydı. Örneğin; 32. derecedeki enlem genişliği 59,999 Brasse iken 33. derecede 60,008 Brasse olmaktadır.



Remen biriminin ise aynı şekilde verdiği iki rakam 299,995 ve 300,041'dir. İki ölçü birimi de 11.55 metreye dayanan bir sistemin ürünleriydi. 32. ve 33. derece enlemler arasında bu uzunluktan tam olarak 9600 adet bulunmaktadır. 8 ve 12 çarpanları ele alınırsa (12 x 8 = 96), bu sayının bilinçli bir şekilde seçildiği söylenebilir, çünkü önemli sayı sembolizmiyle ilgilidir. Buna göre, eğer Atlantis antik ölçü birimlerinin vatanıysa, muhtemelen 32. ve 33. derece enlemler arasında bulunacak demektir.

Bu paraleller Mısır'ın kuzeyinden geçerken, Afrika'nın kuzey kıyısının da büyük bölümünü atlamaktadır. Muhtemel bir Atlantis bölgesi kabul edilen Madeira'dan geçmeden önce Morocco'daki Atlas Dağları'nı kesmektedir. Morocco, dilleri ve şarkıları Galce konuşan İrlandalılar tarafından anlaşılabilen Berberi halkının yaşadığı yerdir. Atlantis üzerine yaptığı araştırmalar sonucunda, Otto Muck, bu ülkenin yerini 32. ve 40. enlemler arası olarak belirlemiştir. Bu fikir, antik ölçülere göre 32. enlemin merkez olduğu düşüncesine uymaktadır. Doğruyu söylemek gerekirse, 32. enlemin aynı zamanda Mezopotamya'dan da geçtiğini vurgulamalıyız; ki, burası antik ölçü birimlerinin ortaya çıktığı başka bir uygarlık olan Babilonlular'ın vatanıydı.


Atlantis Kıtası 


Eflatun'un anlatısında, Atlantis'in büyüklüğü "Libya ve Asya'nın birleşmiş hali kadar" şeklinde verilmektedir. Bu kesinlikle abartıdır. Tektonik hareketler ve kıtasal kayma teorileri ise bilim adamlarının bu kadar büyük bir kara parçasının Atlantik Okyanusu'nun ortasında bulunduğuna inanmalarını zorlaştırmaktadır. Ancak, eğer Eflatun'un Atlantis'in yıkımıyla ilgili verdiği tarihi kabul etmeyebiliyorsak, bu neden boyutu için de geçerli olmasın? Dahası, ileri bir uygarlığın gelişmesi için çok geniş bir kara parçası şart değildir.

Crete, İngiltere'deki Hampshire'ın iki yaklaşık iki katı büyüklüğünde, 8,614 kilometrekarelik bir adadır. Ancak karmaşık Minoan kültürünü ortaya çıkarmış ve bazıları tarafından Atlantis olarak adlandırılmıştır. Mısır'ın kendisi ülke olarak büyük bir coğrafik alan kaplasa da, asıl yerleşim bölgesi Nil Nehri boyunca uzanan ve Delta çevresine yayılan dar bir koridordur. Bu yerleşime uygun bölgenin alanı sadece 28,490 kilometrekaredir; İrlanda'nın üçte biri kadar. Buna karşılık vermek gerekirse, Azur'un dokuz volkanik adası yaklaşık 2380 kilometrekaredir; Crete'in üçte birinden daha ufak. Ancak, bu adalar okyanusta 640 kilometre boyunca uzanmakta ve 259,000 kilometrekareden geniş bir alana yayılmaktadır; ki, bu da Büyük İngiliz Adaları'ndan büyüktür. Bu adalar tek bir kara parçası olarak biraraya gelselerdi, kesinlikle bir Atlantis bölgesi yaratabilirlerdi.



Ancak, Azur yakınlarındaki okyanus derinliğine bakarak, Paul Dunbavin'in savunduğu gibi kutuplardaki baskılar yüzünden deniz seviyesinin yükseldiğini söylemek, herhangi bir katastrofik bir olaydan etkilenmedikçe bütün bir kıtanın sular altına gömüldüğünü açıklamaya yeterli olmaz. Azur'da ve çevresinde yapılan jeolojik araştırmalar, böyle bir olayın muhtemel olmadığını göstermiştir. Atlantik Okyanusu'nun bu bölgesinde kutupsal baskılar yüzünden bir kıtanın tamamen yokolması mümkün değildir.



Bu bağlamda, Grönland buzullarının öz örneklerinde M.Ö. 3100 yıllarından kaldığı anlaşılan sülfat konsantrasyonlarının bulunduğunu da unutmamalıyız. Bu ya volkanik patlamalar, ya bir kuyrukluyıldız çarpması ya da ikisinin birleşmesi sonucu oluşabilir.

Atlantis efsanesi, Atlantik Okyanusu'nun bütün dip yüzeyi taranmadıkça muhtemelen tam olarak netlik kazanmayacaktır. Günümüzün ultrasonik ve sualtı tarama teknikleriyle, bu sonucun alınması pek uzak görünmemektedir. Gerçekten de yapılan araştırmalar sonucunda zaman zaman Atlantik Okyanusu'nun dip yüzeyinde siklop yapılar bulunduğu rapor edilmektedir. Titanik'de olduğu gibi net fotoğraflar elde edilebildiğinde, Atlantis'in bir mit mi, yoksa gerçek mi olduğunu bir şekilde öğreneceğiz. O zamana kadar yapabileceğimiz sadece beklemek ve hakkında fikir yürütmektir.

Atlantis'in varlığı hakkında olumlu ya da olumsuz düşünceleri daha fazla aktarmak için burada yeterince yerimiz yok. Bu yüzden, sadece Mısır ve İngiltere'de M.Ö. 3100 yıllarında gerçekleşen kültürel sıçramalara muhtemel bir açıklama olabileceğini söylemekle yetineceğiz. Atlantolojistlere göre bu sıçrama, yokoluştan çok sonraki bir tarihte gerçekleşmiştir ama bence bu gerçeklere en iyi uyan açıklamadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder