Neolitik İngiltere ile Hanedanlar Mısırı'nın arasında sağlam bir bağlantı bulunduğunu kanıtlamak için eksik olan şey, Mısır anıtlarında bulunan hiyeroglif metinlerdir. Aynı tarihlere ait İngiliz anıtlarında bu tür metinlere raslanmamasının nedeni, iki kültür aynı kaynaktan geldiği -ben böyle olduğuna inansam da- taktirde kolayca açıklanamamaktadır.
Ayrıca Stonehenge haricindeki
taş dairelerinde taşların belli bir biçimleri olmasına karşın herhangi bir
süsleme izine rastlanmamaktadır. Bu belirgin biçimler, West Kennett Avenue'daki dörtköşe taşlarda daha açık bir şekilde görülebilir.
Atlantis halkından sağ kalanların yeni geldikleri topraklarda baskınlık
sağlayacak sayıya ulaşamamış olmaları da mümkündür. Belki de bütün
yapabildikleri orada varolan yerlilerin kültürüne uyum sağlamak ve biraz değiştirmek olmuştur.
Mısır'da, bu resim yazısının ortaya çıkmasını sağlamış, İngiltere'de ise
fikirler sadece taş ve oymacılık sanatıyla sembolik bir şekilde ifade
edilebilmişti.
Belki de İrlanda, Newgrange'de ve
Atlantik kıyısı boyunca diğer yerlerde bulunan bütün gizemli
spiraller, dörtköşe taşlar, dalgalı
çizgiler ve halka işaretleri, sadece anahtarı bilen kişilerin
anlayabileceği piktogramlardı. Mısır
hiyerogliflerindeki "n" sesi veren yatay zik-zak gibi belli karakterlerin
İrlanda, Newgrange'deki anıtlarda
kazınmış olması da ilginç bir noktadır. Stonehenge gibi bu tarihlerden kalan birçok anıt, bu kültürlerde güneşin
önemini yansıtacak şekilde belirgin bir güneş biçiminde dizilmişlerdir.
Güneş, Mısırlılar'ın inanç
sisteminde de önemli bir yere sahiptir.
Cevaplanmamış birçok soru bulunduğu açıktır. Ancak iki kültürde de
zamanla geriye giden hızlı bir yükseliş gerçekleştiği kesindir. Mısır'da
piramitlerin ve Eski Krallık anıtlarına denk hiçbir mimari eser bir daha
tekrarlanamazken, Newgrange, Silbury Hill, Maes Howe, Stonehenge ve Avebury'deki anıtların
dengi de orta çağdaki katedrallere, yani 4,000 yıl sonrasına kadar
yapılamamıştır.
Atlantis Enlemi |
Atlantis'in konumunu belirleyebilmemize yardımcı olmak üzere antik
ölçülerle ilgili bir kanıt daha vardır. Dünya tam bir küre değildir.
Döndüğü için, Dünya Ekvator kuşağında küreleşirken, Kutup bölgelerinde
basıktır. Bunun anlamı, kişi Ekvator kuşağından uzaklaştıkça her enlem
derecesinde genişliğin artacağıdır. Örneğin; Ekvator kuşağındaki enlem
derecesinin genişliği 110,573 metredir. Kutup'da ise bu uzunluk 111,697 metreye çıkar. Uzunluğun 110,000'den
111,000 metreye çıktığı enlem derecesi 39'dur.
Ancak, bazı antik ölçülere göre bu derece 32 ile 33 arasındadır.
Bunların arasında antik Mısır'dan kalma ölçü birimleri olan Brasse ve Remen de vardır.
Mısırlılar, bir dakikalık kavisi 1000 Brasse olarak kabul ederken, Remen ise Kübit ile doğru
orantılıydı. Örneğin; 32. derecedeki enlem genişliği 59,999 Brasse iken 33. derecede 60,008 Brasse olmaktadır.
Remen biriminin ise aynı şekilde verdiği iki rakam 299,995 ve
300,041'dir. İki ölçü birimi de 11.55 metreye dayanan bir sistemin
ürünleriydi. 32. ve 33. derece enlemler arasında bu uzunluktan tam
olarak 9600 adet bulunmaktadır. 8 ve 12 çarpanları ele alınırsa (12 x
8 = 96), bu sayının bilinçli bir şekilde seçildiği söylenebilir, çünkü
önemli sayı sembolizmiyle ilgilidir. Buna göre, eğer Atlantis antik
ölçü birimlerinin vatanıysa, muhtemelen 32. ve 33. derece enlemler
arasında bulunacak demektir.
Bu paraleller Mısır'ın kuzeyinden geçerken, Afrika'nın kuzey
kıyısının da büyük bölümünü atlamaktadır. Muhtemel bir Atlantis
bölgesi kabul edilen Madeira'dan geçmeden önce Morocco'daki Atlas Dağları'nı kesmektedir. Morocco, dilleri ve şarkıları Galce konuşan İrlandalılar tarafından anlaşılabilen Berberi halkının
yaşadığı yerdir. Atlantis üzerine yaptığı araştırmalar
sonucunda, Otto Muck, bu ülkenin yerini 32. ve 40. enlemler arası olarak belirlemiştir.
Bu fikir, antik ölçülere göre 32. enlemin merkez olduğu düşüncesine
uymaktadır. Doğruyu söylemek gerekirse, 32. enlemin aynı zamanda
Mezopotamya'dan da geçtiğini vurgulamalıyız; ki, burası antik ölçü
birimlerinin ortaya çıktığı başka bir uygarlık olan Babilonlular'ın vatanıydı.
Atlantis Kıtası |
Eflatun'un anlatısında, Atlantis'in büyüklüğü "Libya ve Asya'nın
birleşmiş hali kadar" şeklinde verilmektedir. Bu kesinlikle abartıdır.
Tektonik hareketler ve kıtasal kayma teorileri ise bilim adamlarının
bu kadar büyük bir kara parçasının Atlantik Okyanusu'nun ortasında
bulunduğuna inanmalarını zorlaştırmaktadır. Ancak, eğer Eflatun'un
Atlantis'in yıkımıyla ilgili verdiği tarihi kabul etmeyebiliyorsak, bu
neden boyutu için de geçerli olmasın? Dahası, ileri bir uygarlığın
gelişmesi için çok geniş bir kara parçası şart değildir.
Crete, İngiltere'deki Hampshire'ın iki yaklaşık iki katı büyüklüğünde,
8,614 kilometrekarelik bir adadır. Ancak karmaşık Minoan kültürünü ortaya çıkarmış ve bazıları tarafından Atlantis
olarak adlandırılmıştır. Mısır'ın kendisi ülke olarak büyük bir
coğrafik alan kaplasa da, asıl yerleşim bölgesi Nil Nehri boyunca
uzanan ve Delta çevresine yayılan dar bir koridordur. Bu yerleşime
uygun bölgenin alanı sadece 28,490 kilometrekaredir; İrlanda'nın üçte
biri kadar. Buna karşılık vermek gerekirse, Azur'un dokuz volkanik adası yaklaşık 2380 kilometrekaredir; Crete'in üçte birinden daha ufak. Ancak, bu adalar okyanusta 640
kilometre boyunca uzanmakta ve 259,000 kilometrekareden geniş bir
alana yayılmaktadır; ki, bu da Büyük İngiliz Adaları'ndan büyüktür. Bu
adalar tek bir kara parçası olarak biraraya gelselerdi, kesinlikle bir Atlantis bölgesi
yaratabilirlerdi.
Ancak, Azur yakınlarındaki
okyanus derinliğine bakarak, Paul Dunbavin'in savunduğu gibi kutuplardaki baskılar yüzünden deniz seviyesinin
yükseldiğini söylemek, herhangi bir katastrofik bir olaydan etkilenmedikçe bütün bir kıtanın sular altına
gömüldüğünü açıklamaya yeterli olmaz. Azur'da ve çevresinde yapılan jeolojik araştırmalar, böyle bir olayın
muhtemel olmadığını göstermiştir. Atlantik Okyanusu'nun bu bölgesinde
kutupsal baskılar yüzünden bir kıtanın tamamen yokolması mümkün değildir.
Bu bağlamda, Grönland buzullarının öz örneklerinde M.Ö. 3100 yıllarından kaldığı
anlaşılan sülfat konsantrasyonlarının bulunduğunu da unutmamalıyız. Bu
ya volkanik patlamalar, ya bir kuyrukluyıldız çarpması ya da ikisinin
birleşmesi sonucu oluşabilir.
Atlantis efsanesi, Atlantik Okyanusu'nun bütün dip yüzeyi
taranmadıkça muhtemelen tam olarak netlik kazanmayacaktır.
Günümüzün ultrasonik ve sualtı
tarama teknikleriyle, bu sonucun alınması pek uzak görünmemektedir.
Gerçekten de yapılan araştırmalar sonucunda zaman zaman Atlantik Okyanusu'nun dip yüzeyinde siklop yapılar bulunduğu rapor edilmektedir. Titanik'de olduğu gibi net fotoğraflar elde edilebildiğinde, Atlantis'in
bir mit mi, yoksa gerçek mi olduğunu bir şekilde öğreneceğiz. O zamana
kadar yapabileceğimiz sadece beklemek ve hakkında fikir
yürütmektir.
Atlantis'in varlığı hakkında olumlu ya da olumsuz düşünceleri daha
fazla aktarmak için burada yeterince yerimiz yok. Bu yüzden, sadece
Mısır ve İngiltere'de M.Ö. 3100 yıllarında gerçekleşen kültürel
sıçramalara muhtemel bir açıklama olabileceğini söylemekle
yetineceğiz. Atlantolojistlere göre bu sıçrama, yokoluştan çok sonraki bir tarihte gerçekleşmiştir ama bence bu gerçeklere
en iyi uyan açıklamadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder