Hangi erkekler kadına şiddet uyguluyor?, MODERN YAŞAMA UYUM SAĞLAYAMAYAN ERKEK ŞİDDET UYGULUYOR, Kadına yönelik şiddetin sinyallerini nasıl anlayabiliriz?, Şiddete uğrayan ve şiddet uygulayanın psikolojisi nedir? Nasıl bir ruh hali şiddete sebep olur, şiddet uygulayan kişi şiddetin ardından neler düşünür?, Kadına yönelik şiddete erkekler ne gerekçe gösteriyor ve bu şiddet nasıl başlıyor?, Kadınların iş hayatına ve sosyal hayatına katılması şiddetin niteliğinde ve niceliğinde bir fark yaratıyor mu?, Şiddette eğitim, kırsal/kentsel bölge farkından söz edebilir miyiz?, Şiddetin yaşanmayacağı aileler ve okullar oluşturmak için kadınlara nasıl bir rol düşüyor?, Şiddete eğimli bir çocuğu nasıl normalleştirebiliriz? Konularını mrvmrt olarak araştırdık Makalemizden memnun kaldığınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz......
“Şiddetten, kadına uygulanan şiddetten bahsettiğimiz zaman, kimsenin aklına bu şiddeti kimin uyguladığını sormak gelmiyor… Oysa şunu kabul etmek gerekir ki kadınlara yönelen şiddet bütün bir İnsanlık tarihi boyunca ve şimdi de, İnsanlığın diğer yarısını oluşturan cinsiyetten gelmiştir. Elbette kadınlara şiddet uygulayan kadınlar da var (…) fakat genellikle söz konusu olan erkek şiddetidir.”
İki sene önce, Ekim 2017’de, ölümünden kısa süre önce katıldığı bir
konferansta şiddetin doğasını biyolojinin perspektifinden bu sözlerle
yorumlayan Fransız antropolog Françoise Héritier insanı “dişisine şiddet
uygulayan tek tür” olarak tanımlamıştı. European Journal of Archaeology’nin son sayısında yayımlanan bir biyoarkeoloji çalışması Héritier’nin
tespitine nicel bir boyut kazandırdı.
Arkeolojik bulgulara ilk defa toplumsal cinsiyet perspektifinden
bakılan çalışmanın ana üssünü Neolitik İberya oluşturuyor. Avrupa kıtasının
İspanya ve Portekiz’i kapsayarak Akdeniz’e uzanan kara parçalarından İber
Yarımadası’nın 21 farklı bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılara ait
bulgular erkek üstünlüğüne dayalı toplumsal yapının ve cinsiyet
eşitsizliğinin başlangıç noktasını Neolitik Çağ’a, yani MÖ 8000’lere
çekiyor. Kadının uğradığı fiziksel şiddetin çıkış noktasını toplumsal
düzeydeki eşitsizlik olarak kabul edersek, bu hesapla erkekler kadınlara
10.000 yıldır sistematik şiddet uyguluyor.
Nitekim İspanya’daki Seville Üniversitesi Tarihöncesi ve Arkeoloji Bölümü
araştırmacılarının bulguları erkeklerin bu üstünlüğü bizatihi şiddetin
kullanım ve denetimi üzerinden sağladığını da ortaya koyuyor. Nasıl mı?
Kazı alanlarında ulaşılan kemiklerin, aletlerin ve çizimlerin istatistiksel
analize tabi tutulduğu çalışmada kadın ve erkeğin toplumsal konumları iki
ana başlık altında değerlendirilmiş: Demografik özellikler ve gömü
pratikleri. İlk kategori cinsiyetlerin oranı, beslenme, genetik veriler,
hastalıklar ve alınan darbeler bakımından kadın ve erkek arasındaki farkları
kapsarken ikinci kategoride değerlendirmeler gömme biçimi, gömünün bireysel
mi kolektif mi olduğu, gömü alanının konumu, gömülen vücudun pozisyonu,
birlikte gömülen nesneler gibi özellikler incelenmiş.
Ortaya çıkan sonuçların istatistiksel açıdan anlamlı kabul edilecek aralığa
düşmesi için örneklem grubunun yeterince büyük olması gerekiyor; dolayısıyla
kimi başlıklar erkekler ya da kadınlar lehine belli şablonlara işaret etse
dahi işin matematik kurallarına takılıyor. Fakat yine de sonuçlar şu
genellemeyi değiştirmiyor: Kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik görünen o ki
bugün olduğu gibi 8000 yıl önce de giderek karmaşık ve hiyerarşik bir biçime
bürünen toplumsal yapının temelinde yatıyor.
Baştan söyleyelim: Toplumun ya da topluluğun üst kademelerini işgal edenler
erkekler miydi yoksa kadınlar mı, arkeolojik bulgular ipucu vermiyor. Fakat
toplamda kadınlara ve çocuklara kıyasla daha fazla gömüldüğü tespit edilen
erkekler, özellikle şiddeti temsil eden sahnelerin tekelini almış görünüyor.
Daha az sayıdaki kadın gömülerine seramik kaplar eşlik ederken erkekler
avlarda kullanılan mızrak, ok gibi silahlarla yan yana yatıyor.
Her iki cinsiyeti eşit derecede etkileyen diş ve eklem hasarları ile
metabolik sorunlar bir yana, kafatası, kaburga, kol ya da burun kemiğine
alınan darbeler erkek bedenlerinde bulunuyor. Karbon ve azot izotoplarının
dokulardaki oranından yola çıkarak tetkik edilen besin kalemleri et
tüketimine işaret eden azotun erkeklerde biraz daha fazla olduğunu
gösteriyor. En önemlisi de mağara duvarlarına ve kayalara resmedilmiş av
sahnelerinde kadınlara hemen hiç rastlanmıyor.
Şiddetin çeşitli kullanım biçimleri üzerinde temellenmiş bu erkek
üstünlüğünün türün sağkalımında oynadıkları rolden ötürü meşru olduğu
düşünülmesin. Et tüketimi elbette modern insana geçişte kritik bir dönemeç,
ancak toplam kalori açısından bakıldığında asıl yük avcı-toplayıcı toplumun
toplayıcı konumundaki kadınlarının omzunda; tıpkı türün devamlılığını
sağlayacak olan çocukların bakımı gibi. Hal böyle olunca erkeklerin
üstünlüğü rasyonel nedenlere dayanmaktan çok şiddetten beslenen ve
muhtemelen şiddet yoluyla sürdürülen bir kültürel öğe olarak ortaya
çıkıyor.
Françoise Héritier ile sözü açtık, yine onunla bitirelim. Yukarıda bahsi
geçen konferansta kendisine şiddetin erkeklerin “doğasından” mı geldiği
sorulduğunda bakın ne diyor:
“Doğadan bahsediyorlar. Özünde egemenlik kurmak olan, erkeklerde kendini
daha da baskın biçimde gösteren, adeta hayvani bir doğadan…
Her halükarda bunların hepsi palavra! Burada doğadan değil kültürden
bahsetmek gerekiyor! İnsanlar sırf düşünme yetisine sahip oldukları için
cinsiyet rollerinin farklı değerlere sahip olduğu bir sistem inşa
edebildiler. Bu anlamda bizler erkeklerin dişileri öldürdüğü tek türüz.
Dolayısıyla burada hayvanilikten ya da doğadan değil, aksine düşünme
yetisinden, kültürden, zihinsel inşadan bahsetmeliyiz. Ve de bunların
mücadeleyle değiştirilebileceğini bilmeliyiz.”
Hangi erkekler kadına şiddet uyguluyor?
"Şiddete yönelik sinyaller neler, şiddet uygulayan erkeğin sorunu ne, ne
tetikliyor, nasıl engel olunur, çalışan kadın da şiddet görüyor mu? İşte çok
çarpıcı açıklamalar; Psikiyatrist Dr. Ayşe Zuhal Dolay ile kadına yönelik
şiddeti derinlemesine inceledik."
MODERN YAŞAMA UYUM SAĞLAYAMAYAN ERKEK
ŞİDDET UYGULUYOR...
Her geçen gün yeni bir kadına karşı şiddet vakası ile karşılaşmaktayız. Bu
rakamlar son 10 yılda ürkütücü şekilde çoğaldı. Kadına yönelik şiddetin
nerede ve nasıl patlama yaptığı, şiddetin psikolojisi ve şiddetten bağımsız
bir toplum için ebeveynlere düşen rolleri Ota Tıp Merkezi'nden Psikiyatrist
Dr. Ayşe Zuhal Dolay anlattı.
Kadına yönelik şiddetin sinyallerini nasıl anlayabiliriz?
Şiddete eğilimli kişiler kadına değil herkese karşı tepkilidir ve bunu
gizleyemezler. Genelde aşırı kontrolcü yapıda, kuşkucu, tahammülsüz, basit
olaylarda bile sert tepkiler gösteren, acımasızlıkları dikkat çeken, hatta
bununla övünen kişilerdir (örneğin kendisi ile ilgisi olmayan bazı güncel
olaylardaki yorumlarına, hayvanlarla ilgili tavırlarına, aile yapısı ile
ilgili anlattıklarına dikkat etmek biraz fikir verebilir).
Şiddete uğrayan ve şiddet uygulayanın psikolojisi nedir? Nasıl bir ruh
hali şiddete sebep olur, şiddet uygulayan kişi şiddetin ardından neler
düşünür?
Şiddet uygulayan kişinin psikolojisinde genelde yetersizlik duygusu
hakimdir, ancak şiddet uygulayarak kişiliğini ortaya koyabilecektir.
Komplekslidir, ancak bu kişilik özelliği değişmeyeceğinden şiddet uygulamaya
devam edecektir. Genellikle pişman olmalar, özür dilemeler inandırıcı
olmamalıdır. Şiddete uğrayan kişide ise özgüven kaybı oluşur ve gitgide
kendini koruma adına eyleme geçme cesareti de kalmaz.
Kadına yönelik şiddete erkekler ne gerekçe gösteriyor ve bu şiddet
nasıl başlıyor?
Bilindiği gibi kıskançlık ve reddedilme, toplumda kabul görmediğini düşünme
en sık rastlanan nedenler. Bunu dile getirmeyenler çok basit nedenlerle
şiddet uygularlar. Örneğin yemeğin beğenilmemesi, çamaşır, temizlik, ütü
gibi ev işlerinde kusur bulunması gibi.
Burada daha ziyade ev dışında erkeğin yaşadığı kişiliğine yönelik
yaralanmaların öfkesini evdeki kadına, bazen de çocuklara yöneltmesi söz
konusudur.
Kadınların iş hayatına ve sosyal hayatına katılması şiddetin
niteliğinde ve niceliğinde bir fark yaratıyor mu?
Kadınların iş hayatına daha fazla katılması, ekonomik özgürlük kazanmasının
erkeğin yüzyıllardır toplumda kendine biçilen rolde karmaşa yarattığı
bilinen bir gerçek. Ekonomik olarak ya da kariyer olarak eskisinden daha
güçlü durumda olan kadın, yetersizlik duyguları zaten var olan bir erkek
tipi için şiddete yönelme nedeni oluyor. Burada yalnızca fiziksel şiddetten
değil sözel, psikolojik şiddetten de söz ediyoruz.
Eğitimli ve biraz daha kontrollü erkek daha çok psikolojik şiddet uyguluyor.
Toplum içinde küçük düşürme, giyim ya da saç modeliyle ilgili eleştiriler,
çok kilolu olduğu gerekçesiyle eleştirilip başka kadınlarla kıyaslamalar, ev
sorumluluklarının yerine getirilmeme eleştirileri, kadının işi gereği
katılmak zorunda olduğu mesai dışı toplantı ya da yemekler konusunda
engellemeler en sık rastlanan nedenler oluyor.
Kadının üretim sürecine giderek daha fazla katılımı ve eşit bireyler olarak
yer almasını istiyorsak bu konuda erkeklerin de geleneksel konumlarından ve
akıl yürütmelerinden sıyrılması, kendini dönüştürmesi, işine gelince kadının
çalışıp kazandığı parayı kabul edip işine gelmeyince ev işlerini paylaşmayıp
ayrımcılık yapmaması gerek. Kadınların da benzer şekilde kandilerine saygı
gösterecek ve uyum içinde yaşayacakları eşlerden ziyade çok para kazanıp
rahat ettirecek eşler aramaları uyumsuzluk ve mutsuzluk getiriyor.
Şiddette eğitim, kırsal/kentsel bölge farkından söz edebilir
miyiz?
Aslında en fazla şiddet, kırsal kesimde, köylerde değil, köy ve kasabasından
kente göçmüş ama bu modern hayata kadın kadar adapte olamamış erkeklerden
geliyor. Kırsal kesimde kadın geleneksel yapının dışına çıkamadığından
haksızlığa uğrasa tepkilerini gösteremiyor. Bu gibi çevrelerde aileden ve
toplumdan dışlanma korkusu da erkeği şiddetten alıkoyuyor.
Kırsal kesimin kadın ya da erkek üzerinde kent yaşamı kadar baskı ve stres yaratmadığını da düşünürsek burada şiddetin görece daha az olmasını anlayabiliriz. Kente göçmüş kesimde ise kadın kent yaşamına daha iyi uyum sağladığından ve kentli kadın davranışlarını gözlemleyip haklı olarak tepkilerini gösterebildiğinden şiddete uğrama riski artıyor.
Ben kentli kadının da eğitimli erkekler tarafından neredeyse aynı oranda şiddete uğradığını ancak sosyal yapısı nedeniyle bunu gizlediğini düşünüyorum. Bu daha çok psikolojik şiddet olarak ortaya çıkar. Psikolojik ya da fiziki şiddeti dillendirmek kırsalda ayıp değildir, kentte eğitimli çalışan bir kadın kolay kolay şiddet gördüğünü açıklamaz, kendine yakıştıramaz, ailesinden ve arkadaşlarından gizler.
Bu sebeple erkeklere iyice cesaret gelir ve medyaya da sonuçları yansıyan
okumuş yazmış modern görünüşlü adamların kıskançlık ya da eski eşinin
reddetmesi cinayetlerine şaşırırız.
Şiddetin yaşanmayacağı aileler ve okullar oluşturmak için kadınlara
nasıl bir rol düşüyor?
Şiddetin önlemesinde tabii ki aileye düşen rol çok önemli. Anne babalar
erkek çocuklarını toplumda erkeklere biçilen klasik role göre değil
eşitlikçi bir eğitim biçimi geliştirmeli. Psikologlar ve sosyologlar
annelerin eğitiminde rol oynayabilirler. Böylece bilinçlenen anneler şiddete
eğilimi fark ettiklerinde erken önlem alıp, psikolog ve pedagoglardan da
yardım alarak daha sağlıklı çocuklar yetiştirmeye çalışabilirler.
Şiddete eğimli bir çocuğu nasıl normalleştirebiliriz?
Çocuklarda şiddet eğilimini azaltabilmemiz için onların kişisel
özelliklerini tanımalı, farklı beklentiler içine girmemeli, ilgi ve
ihtiyaçlarının farkında olmalıyız. Disiplin anlayışımızda asla şiddete yer
vermemeliyiz.
Eğitim ve öğretim süreci içine girdiklerinde, başarıya ve iyi bir
toplumsallaşmaya ulaşmaları için de okul-aile işbirliği içinde olmalı,
rehberlik servislerini ilköğretimde de yaygınlaştırmalıyız. Sokaklarda
büyüyen, yetiştirme yurtlarında kalan, çalışan çocuklara sevgiyle yardım eli
uzatmalıyız. Unutmayın ki sakin, barışçıl bir ortamda sevgiyle yetişen,
şiddeti görmeyen bir çocuk şiddet göstermez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder