1980'lere girildiğinde "cinsel özgürlük" aileye son", "feminizm" gibi akımların da tesiriyle dünya tam bir kargaşa içindeydi. Homoseksüellik, bir sapıklık değil de "3. cins" sayılıyor, giderek güçlenen bir lobi haline geliyor ve hatta erkekler birbirleriyle evlendiriliyordu. Her üç çocuktan biri evlilik dışı münasebet neticesi dünyaya geliyor ve yine üç çocuktan ikisi anne-babanın ayrı olduğu parçalanmış ailelerde büyümek zorunda kalıyordu.
Vücudun savunma (immun) sistemi iflas etmişti ve mikrobik hastalıklara karşı korunamıyordu. Hastalığa, "Kazanılmış immun Yetmezlik Sendromu" manasına gelen kelimelerin baş harfleri olan AİDS adı verildi. Bu hastalığın amili insanları acı ve ölüme terk ederek bir bedenden diğerine, bir ülkeden başka bir ülkeye ve bir kıtadan başka bir kıtaya atlayan, görünmeyen bir virüstü.
Aritmetik dizi şeklinde hızla yayılan AİDS, ciddi
ruhi krizlere ve bozukluklara yol açıyordu. Korku, endişe, hayati kriz,
ümidsizlik, suçluluk, çaresizlik, belirsizlik, yakınlarını kaybetme, aile ve
toplumdan dışlanma, ağrı, dayanılmaz acılar, terkedilme ve ölüm duygu
düşünce ve reaksiyonları veren bir hastalığın adıydı.
Kimine göre çağın vebası, kimine göre ise yüzyılın en korkunç hastalığı olan
AlDS'e 1987'de 126 ülkede 62.445 kişide rastlanmıştı. Bu rakam 1991'de
359.271, 1995'te ise 22 milyon oldu. 2000 yılında AlDS'li sayısının 40
milyonu geçmesi bekleniyor.
Türkiye'de ise 1996'da 594 AİDS vakasına
rastlandı. AİDS ile Mücadele Derneği, "Türkiye henüz taşıyıcı devresinde
2000'li yıllarda İstanbul ve Doğu Karadeniz'de yaygınlaşan fuhuş sebebiyle
özellikle İstanbul ve Karadeniz'de AİDS patlaması olacak" diyor.
Dünyada her dakikada 5, günde ise 8.500 kişi
AlDS'e yakalanıyor. Afrika'da çıkan hastalığın dünyaya yayılmaya başladığı,
1980'den bu yana ise 5.8 milyon kişi AİDS'ten öldü. Dünya Sağlık Örgütünden
bir yetkili, "Sadece 1992 yılında Avrupa'da 90 bin AİDS vakasına rastlandı.
AİDS 21. asrın en mühim sağlık problemi olacak. AİDS, bir zamanlar frenginin
dünyaya yaptığını yapacak. Ancak tek farkı, AİDS'ten ölüm oranı yüzde 85-100
gibi çok yüksek olması" diyor.
AİDS'in Tedavisi Var mı ?
AİDS, kişi virüsü aldıktan sonra 12 yıl
içinde ortaya çıkabiliyor. Yakalanan şahıs ise en fazla 3 yılda ölüyor. Ve
AİDS'ten kurtuluş yok. Dünya Sağlık Teşkilatı'ndan Dr. Michael Mersen, "HIV
virüsünü kaptıktan sonra hastalığın gelişmesi ortalama 10 yıl alıyor. AİDS
vakalarına bugünkü durumu bize 10 yıl önce neler olduğunu anlatıyor"
diyor.
Şu an için AlDS'e karşı elde henüz ne bir tedavi
ne de bir aşı var. Yıllardan beri süren çalışmalar boşa çıktı. Birbiri
ardına insanları hayat kırıklığına uğrattı. Virüsü almış fakat hastalık
belirtileri henüz ortaya çıkmamış kişilerde tesirli olduğu kabul edilen AZT
adlı ilacın da çok cüz'i bir faydaya sahip olduğu anlaşıldı.
Haftalık ilim dergisi Science'in AİDS üzerinde
çalışan dünyanın en tanınmış 150 araştırmacısı arasında yaptığı anketteki
ortak cevap enteresandı. "AİDS hakkında daha fazla şey öğrendikçe, herşeyden
daha az emin oluyoruz." Daha düne kadar doğruluğu tartışma götürmeyen birçok
görüş, temelden yanlış olduğu anlaşılarak bir kenara bırakılıyor. Artık
bozuklukta rol oynayan dolaylı mekanizmalar ilim adamlarının aklını
karıştırıyor.
Tedavi Pahalı
AİDS tedavisinde denenen ve cüz'i faydaya
sahip olduğu iddia edilen ilaçlar çok pahalı, ilacın etkisi sadece hayat
süresini uzatması. Yıllık maliyeti ise 12 ile 16 bin doları buluyor. Üstelik
bu tedavilerin ne kadar süre uygulanması gerektiği de belli değil.
AİDS'in Hedefi
AlDS'e yakalananlar yüzde 95 oranında
sapıklar, fuhuş yapanlar ve damardan uyuşturucu kullananlardan teşekkül
ediyor. Tabii arada AlDS'li kanı nakledilen masum kişilere de bulaştığı
oluyor. Bu da "Öyle bir fitneden sakınınız ki, sizden yalnız zalimlere (ona
sebep olanlar) dokunmakla kalmaz, masumları da yakar." (Enfal, 25) ilahi
buyruğuna uygun düşüyor.
Evet, önceki bütün semavi dinler gibi İslam'ın
çağrısı da sapıklığı, zina ve fuhşu yasaklıyordu. Bugün bu çağrıyı ilim ve
tıp yapıyor. Eşlere, birbirlerini aldatmamaları tavsiyelerinde bulunuluyor.
Saygı ve sevgi, günümüzde yeniden keşfediliyor. Sadakat kavramı yeniden
gözde hale geliyor. Üstelik insanların acıya, felakete, faciaya maruz
kalmaması için...
İsrailli bilimciler HIV ve AIDS’i tedavi edebileceği düşünülen bir ilaç geliştirdi. Times of Israel gazetesinin haberine göre araştırmacılar, hastalardaki virüs oranını sadece 8 günde yüzde 97 oranında azaltabilen bir protein keşfetti. Bulgular, sadece geçtiğimiz yıl bir milyondan fazla kişinin ölümüne sebep olan hastalığı taşıyan kişiler için umut vaat ediyor.
HIV virüsü CD4 olarak bilinen ve grip gibi hastalıklarla savaşan akyuvar hücrelerine saldırıyor. Virüs bu hücrelerin iç yapısını kullanarak hücreyi ele geçiriyor ve kendisinin daha fazla kopyasını üretiyor. Bu işlem sırasında da CD4 hücrelerini yok ediyor. Hastanın bir milimetreküp kanında bulunan CD4 hücresi sayısı, 200’ün altına düştükten sonra ileri düzeyde AIDS teşhisi konuyor.
Hücrelere aşırı yükleme
Yeni ilaç 10 AIDS hastasından alınan kan örneklerinin bulunduğu tüplere konuldu. Kudüs’teki İbrani Üniversitesi’nde gerçekleştirilen çalışmada, araştırmacıların Gammora adını verdikleri aktif içerik, normalde 1 ya da 2 DNA’sını CD4 hücrelerine yerleştiren virüsün, tek bir hücreye birkaç DNA birden yerleştirmesine sebep oldu. Bu durumda da zarar gören akyuvar hücresi aşırı yüklenme sebebiyle çoğalamadan kendi kendini yok etti. Böylece virüsün yayılması önlendi.
Gammora’nın kullanıldığı yeni testler gerçekleştirmeyi planlayan araştırmacılar, yakında virüs bulaşmış HIV hücrelerinin yüzde yüzünü yok edecek bir yöntem geliştirmeyi umuyor. HIV günümüzde günlük olarak alınan ilaçlarla bastırılabiliyor ancak hastalığı tamamen tedavi edebilen bir ilaç bulunmuyor.
Yeni ilacın geliştirilmesinde görev alan Abraham Loyter bir İsrail televizyonuna yaptığı açıklamada “Bu yaklaşımımızla hücreleri yok ediyoruz, böylece virüsün bir gün tekrar harekete geçmesi gibi bir durum söz konusu olmuyor. Ortada hücre olmayınca, virüs bulaşması ihtimali de ortadan kalkıyor.” diyor.
Güney Afrika’da bir HIV mucizesi yaşanıyor
Güney Afrika’dan bir grup doktor, doğuştan HIV taşıyıcısı çocuğun hayatının çoğunu herhangi bir tedaviye ihtiyaç duymadan sürdürdüğünü açıkladı. Kimliği gizlenen çocuk doğumundan kısa süre sonra bir dizi tedavi görmüştü. Ardından sekiz buçuk yıl boyunca herhangi bir aktif virüs belirtisi göstermemişti. Aile bu durum karşısında oldukça şaşkın.
Çoğu insan HIV virüsünün bağışıklık sistemine zarar vererek AIDS’e yol açmasını önlemek için her gün tedavi görmek zorunda. Çocuğun nasıl korunduğunu anlamak, HIV’i engelleyebilmek için yeni ilaçların ya da aşıların üretilmesine vesile olabilir. Çocuk, 2007 yılında HIV ile doğdu. Kanında yüksek oranda HIV virüsü tespit edildi. Erken antiretroviral tedavi o zamanlar yaygın değildi fakat klinik denemenin bir parçası olarak dokuzuncu aydan itibaren çocuğa uygulandı. Virüsün seviyesi tespit edilemez hale geldi, kırkıncı haftadan sonra tedavi sonlandırıldı. Fakat araştırmadaki diğer insanların aksine çocuktaki virüs tekrarlamadı.
Başka örnekler de var
Virüsü, tamamen yerleşme fırsatı bulamadan etkisiz hale getiren erken terapi, daha önce iki defa daha çocuk tedavisinde kullanıldı. ‘Mississippi Bebeği‘nin doğumunun ardından 30 saat içinde tedavisine başlanarak HIV virüsü kanında yeniden ortaya çıkmadan 27 ay geçirmesi sağlandı. Fransa’da da 11 yıldan fazla süredir ilaç kullanmadan yaşayabilen bir hasta var.
Johannesburg’daki Perinatal HIV Research Unit’te çalışan Doktor Avy Violari, “Virüsün gerilemesindeki tek etkenin antiretroviral tedavi olduğuna inanmıyoruz. Virüsün gerilemesinin nasıl gerçekleştiğini tam olarak bilemiyoruz. Ya genetik olduğunu ya da bağışıklık sistemiyle ilgili bir durumdan kaynaklandığını düşünüyoruz.” dedi.
Bazı insanlar doğuştan HIV enfeksiyonuyla mücadele etmede daha yetenekli. Onlara ‘elit kontrolörler’ deniyor. Ne olursa olsun bu çocukta yaşanan durum bu zamana kadar yaşananlardan tamamen farklı. Çocuğun vücudunda aktif HIV virüsü yok, bağışıklık hücrelerinde mevcut. HIV bu hücrelerin içinde uzun süreler boyunca saklanabiliyor, buna gizli (latent) HIV deniyor. Bu yüzden çocuğun gelecekte ilaç tedavisine ihtiyacı olabilir. Johannesburg’daki ekip, araştırmayı Birleşik Krallık’taki MRC Clinical Trials Unit ile birlikte gerçekleştirdi.
Sıradan bir durum değil
Profesör Diana Gibb, “Böyle vakalar görmek oldukça heyecan verici. Fakat bunun tek bir çocuk için geçerli olduğunu hatırlamakta fayda var. HIV, dünya genelinde hala çok büyük bir sorun. Bu yüzden bunun gibi mucizevi bir vakaya takılıp kalmak yerine Afrika’nın daha büyük sorunlarına odaklanmalıyız.” dedi. Dünyada 36,7 milyon insan HIV virüsü ile yaşıyor ve sadece yüzde 53’ü antiretroviral tedavi alabiliyor.
Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü (NIAID) müdürü Doktor Anthony Fauci, “HIV virüsüne sahip çocukları küçük yaşta kısa bir süre tedavi etmenin onları ömür boyu tedavi görme yükünden kurtarabileceğine dair ümidimiz var.” dedi.
Londra’da tedavi gören HIV pozitif bir adam, HIV’ye dayanıklı birinden alınan kemik iliği nakli ile AIDS virüsünden tamamen kurtulan ikinci kişi oldu. Yaklaşık 3 yıl önce gerçekleşen kemik iliği kök hücre naklinin ardından antiretroviral ilaç kullanan adam bu ilaçları da 18 ay önce bırakmıştı. Doktorlar bugün adamın vücudunda AIDS virüsü tespit edemiyor.
Tedaviyi yöneten profesörlerden Ravindra Gupta “Hiçbir virüse rastlamadık. Vücutta herhangi bir şey tespit edemiyoruz.” diyor. Bu durumun, bilimcilerin gelecekte AIDS’i tedavi edebilir hale geleceğinin bir kanıtı olduğunu söyleyen doktorlar yine de HIV’nin tedavisi bulunduğunu söylemek için erken olduğunu belirtiyor.
Gupta hastasının işlevsel olarak tedavi olduğunu ve hastalığının gerileme döneminde olduğunu söylüyor ancak ‘iyileşti’ demek için henüz erken olduğunu belirtiyor. Tedavi gören adama Lonrda hastası deniyor çünkü bu durum daha önce HIV’den aynı yöntemle kurtulan Amerikan hasta Timothy Brown’ın durumuna benziyor. Brown’ın tedavisi Almanya’nın Berlin şehrinde yapıldığı için ona da Berlin hastası deniyordu. 2007’de tedavi olan Brown tedavisinin ardından ABD’ye yerleşti ve şu anda sağlıklı bir şekilde hayatına devam ediyor.
Dünya genelinde 37 milyon kişi HIV taşıyor ve 1980’de yayılmaya başladığından beri AIDS 35 milyon kişinin ölümüne yol açtı. Bilimsel araştırmalar sayesinde virüs bugün düzenli ilaç kullanımı ile baskılanabiliyor.
İlik nakli son şansıydı
Şu anda Cambridge Üniversitesinde çalışan Gupta Londra hastasını tedavi ettiğinde Londra Üniversitesi Akademisinde görev alıyordu. Hasta 2003’te AIDS’e yakalanmış ayrıca 2012’de hastaya Hodgkin Lösemisi olarak bilinen bir kan kanseri teşhisi konulmuştu. 2016 yılında hasta kanser sebebiyle çok güçsüz düşmüş ve doktorlar organ nakli için arayışlara başlamıştı. Gupta “Bu, hastanın hayatta kalmak için son şansıydı.” diyor.
Bağışçının hastayla bir akrabalık bağı yoktu ve CCR5 delta 32 olarak bilinen bir genetik mutasyona sahipti. Bu mutasyon HIV’ye karşı direnç sağlıyor. Nakil işlemi başarıyla gerçekleşti ama bazı yan etkiler oluştu. Bunlardan biri de graft-versus-host (yama-konak uyuşmazlığı) hastalığıydı. Bu hastalıkta vücuda nakille gelen bağışıklık hücreleri, kişinin kendi bağışıklık hücrelerine saldırıyor.
Çoğu uzman bu gibi tedavilerin tüm hastaları iyileştirmek için kullanılamayacağını düşünüyor. Bu prosedür oldukça pahalı, karmaşık ve riskli. Başka kişilerde bu tedavinin uygulanması için tam uyumlu bağışçılar bulunması lazım. CCR5 mutasyonu sadece kuzey Avrupa’da bir grup insanda görülüyor. Bu kadar az kişi arasından uyumlu bağışçı bulmak oldukça güç.
Yan etki tedavinin bir parçası olabilir
Uzmanlar CCR5’in tek başına yeterli olup olmadığından da emin değil. Graft-versus-host hastalığının da tedavide rol oynayabileceği düşünülüyor. Hem Berlin hastası hem de Londra hastası bu yan etkiyi yaşadı. Bu durum HIV bulaşan hücrelerin yok edilmesinde rol oynamış olabilir.
Avustralya Doherty Enstitüsünden Sharon Lewin, Reuters’a yaptığı açıklamada, Londra hastasının tedavisiyle birlikte yeni çalışma alanlarının önünün açıldığını söylüyor. Lewin “HIV’yi tedavi etmedik ama bu vaka bize gelecekte virüsü ortadan kaldırmanın mümkün olabileceğini gösteriyor.” diyor.
Gupta ekibin bu bulguları kullanarak yeni HIV tedavi stratejileri geliştirmek için çalışacağını söyledi. HIV taşıyıcılarında CCR5 mutasyonunu tetiklemek için gerekli gen tedavisinin geliştirilmesi üzerine çalışmalar yürütülecek.
Londra hastası tedavi ekibine adının, yaşının, milliyetinin ve diğer kişisel bilgilerinin açıklanmasını istemediğini söyledi.
Çin’de büyük bir parti insan kanı plazmasında HIV bulunduğunun tespit edilmesinin ardından ülke bu sağlık skandalıyla çalkalanıyor. Bu damar içi immunoglobulin (kan plazmasında bulunan antikorlardan yapılan bir bağışıklık tedavisi) partisi, Çin’in en büyük ikinci tıbbi kan ürünleri üreticisi olan devlete ait Shanghai Xinxing Pharmaceutical Company tarafından üretilmişti.
Salı günü Çin Ulusal Sağlık Komisyonundan (USK) yapılan açıklamada hastaneler bu partiye ait plazmaların kullanımını derhal durdurmaları gerektiği konusunda uyarıldı. Açıklamada “Bölgesel sağlık komisyonu ve Jiangxi’de bulunan hastalık kontrol merkezinin bu partide HIV izlerine rastladığı tespit edildi.” denildi.
Jiangxi Bölgesel Hastalık Kontrol Merkezi, Beijing News’e yaptığı açıklamada, Shanghai Xinxing’e ait partinin USK’ya bildirildiği ve henüz hastalarda herhangi bir HIV izine rastlanmadığı belirtildi. Hatalı partide toplam 12 bin 229 adet 50 mililitrelik plazma şişesi bulunuyordu. Bu plazmaların 2021’e kadar kullanılması gerekiyordu.
USK’nın yaptığı açıklamada hastanelerin stoklarında bu partiden ne kadar plazma kaldığını bildirmesi ve bu plazmaların kullanıldığı hastaları yakından kontrol etmesi istendi.
“Daha fazla inceleme yapılmalı”
Shaanxi bölgesi sağlık komisyonu, Salı günü USK’nın uyarısını aldıklarını ve bu partiden ellerinde kalan plazmaları tekrar test edeceklerini belirtti. 10 hastanenin de hastalar üzerinde inceleme yaptığı ve HIV izine rastlanmadığı belirtildi. Çin’in orta böglesinde bulunan Henan bölgesinde ve Shanghai’da da hastaneler Salı günü yapılan uyarının ellerine ulaştığını belirttiler.
Shanghai’da bir hastanenin hematoloji başkanı ise eline bir uyarının ulaşmadığını söyledi. Doktor “Eğer bu doğruysa bu oldukça basit bir hata demektir. Şu anda yapmamız gereken bu problemin bir kan bağışçısından mı kaynaklandığı yoksa ürünün mü sorunlu olduğunu belirlemek. Hatalı partinin nerelere gönderildiğini belirlemeli, bu partiyi geri çağırmalı ve yeniden teste tabi tutmalıyız.” dedi.
Doktor, hatalı plazma ile tedavi edilen hastalara HIV bulaşmasının kesin bir sonuç olmadığını çünkü bu ürünlerin hazırlanmasında anti-virüs tedavisi kullanıldığını belirtti. Doktor yine de kan nakli yapılan kişilerin yeniden test edilmesi gerektiğini söyledi.
Benzer skandallar yaşanmıştı
Bu olay, geçtiğimiz ay Çin’in Jiangsu bölgesinde 145 çocuğa son kullanma tarihi geçmiş çocuk felci aşısı yapılmasının ardından gerçekleşti. Geniş tepkiye yol açan bu olayda 17 yetkili hakkında inceleme başlatılmıştı. Ancak Çin’in son dönemde yaşadığı en büyük sağlık skandalı bu değil. Geçtiğimiz Temmuz ayında 252 bin 600 adet hatalı kuduz aşısının Çin’in en büyük aşı şirketlerinden biri tarafından binlerce bebeğe uygulandığı belirtildi.Kasım ayında devlet aşı yönetim yasasının ilk sürümünü tartışmaya açtı. Bu yasa vatandaşların hatalı ilaçlar ve aşılar sebebiyle yaşanan ölümlerde ilaç şirketlerine dava açmasını sağlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder