12 Ocak 2021 Salı

Erkekler kadınlara binlerce yıldır şiddet uyguluyor

 


Hangi erkekler kadına şiddet uyguluyor?, MODERN YAŞAMA UYUM SAĞLAYAMAYAN ERKEK ŞİDDET UYGULUYOR, Kadına yönelik şiddetin sinyallerini nasıl anlayabiliriz?, Şiddete uğrayan ve şiddet uygulayanın psikolojisi nedir? Nasıl bir ruh hali şiddete sebep olur, şiddet uygulayan kişi şiddetin ardından neler düşünür?, Kadına yönelik şiddete erkekler ne gerekçe gösteriyor ve bu şiddet nasıl başlıyor?, Kadınların iş hayatına ve sosyal hayatına katılması şiddetin niteliğinde ve niceliğinde bir fark yaratıyor mu?, Şiddette eğitim, kırsal/kentsel bölge farkından söz edebilir miyiz?, Şiddetin yaşanmayacağı aileler ve okullar oluşturmak için kadınlara nasıl bir rol düşüyor?, Şiddete eğimli bir çocuğu nasıl normalleştirebiliriz? Konularını mrvmrt olarak araştırdık Makalemizden memnun kaldığınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz......

“Şiddetten, kadına uygulanan şiddetten bahsettiğimiz zaman, kimsenin aklına bu şiddeti kimin uyguladığını sormak gelmiyor… Oysa şunu kabul etmek gerekir ki kadınlara yönelen şiddet bütün bir İnsanlık tarihi boyunca ve şimdi de, İnsanlığın diğer yarısını oluşturan cinsiyetten gelmiştir. Elbette kadınlara şiddet uygulayan kadınlar da var (…) fakat genellikle söz konusu olan erkek şiddetidir.”

İki sene önce, Ekim 2017’de, ölümünden kısa süre önce katıldığı bir konferansta şiddetin doğasını biyolojinin perspektifinden bu sözlerle yorumlayan Fransız antropolog Françoise Héritier insanı “dişisine şiddet uygulayan tek tür” olarak tanımlamıştı. European Journal of Archaeology’nin son sayısında yayımlanan bir biyoarkeoloji çalışması Héritier’nin tespitine nicel bir boyut kazandırdı. 


Arkeolojik bulgulara ilk defa toplumsal cinsiyet perspektifinden bakılan çalışmanın ana üssünü Neolitik İberya oluşturuyor. Avrupa kıtasının İspanya ve Portekiz’i kapsayarak Akdeniz’e uzanan kara parçalarından İber Yarımadası’nın 21 farklı bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılara ait bulgular erkek üstünlüğüne dayalı toplumsal yapının ve cinsiyet eşitsizliğinin başlangıç noktasını Neolitik Çağ’a, yani MÖ 8000’lere çekiyor. Kadının uğradığı fiziksel şiddetin çıkış noktasını toplumsal düzeydeki eşitsizlik olarak kabul edersek, bu hesapla erkekler kadınlara 10.000 yıldır sistematik şiddet uyguluyor. 

Nitekim İspanya’daki Seville Üniversitesi Tarihöncesi ve Arkeoloji Bölümü araştırmacılarının bulguları erkeklerin bu üstünlüğü bizatihi şiddetin kullanım ve denetimi üzerinden sağladığını da ortaya koyuyor. Nasıl mı?

Kazı alanlarında ulaşılan kemiklerin, aletlerin ve çizimlerin istatistiksel analize tabi tutulduğu çalışmada kadın ve erkeğin toplumsal konumları iki ana başlık altında değerlendirilmiş: Demografik özellikler ve gömü pratikleri. İlk kategori cinsiyetlerin oranı, beslenme, genetik veriler, hastalıklar ve alınan darbeler bakımından kadın ve erkek arasındaki farkları kapsarken ikinci kategoride değerlendirmeler gömme biçimi, gömünün bireysel mi kolektif mi olduğu, gömü alanının konumu, gömülen vücudun pozisyonu, birlikte gömülen nesneler gibi özellikler incelenmiş. 

Ortaya çıkan sonuçların istatistiksel açıdan anlamlı kabul edilecek aralığa düşmesi için örneklem grubunun yeterince büyük olması gerekiyor; dolayısıyla kimi başlıklar erkekler ya da kadınlar lehine belli şablonlara işaret etse dahi işin matematik kurallarına takılıyor. Fakat yine de sonuçlar şu genellemeyi değiştirmiyor: Kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik görünen o ki bugün olduğu gibi 8000 yıl önce de giderek karmaşık ve hiyerarşik bir biçime bürünen toplumsal yapının temelinde yatıyor.


Baştan söyleyelim: Toplumun ya da topluluğun üst kademelerini işgal edenler erkekler miydi yoksa kadınlar mı, arkeolojik bulgular ipucu vermiyor. Fakat toplamda kadınlara ve çocuklara kıyasla daha fazla gömüldüğü tespit edilen erkekler, özellikle şiddeti temsil eden sahnelerin tekelini almış görünüyor. Daha az sayıdaki kadın gömülerine seramik kaplar eşlik ederken erkekler avlarda kullanılan mızrak, ok gibi silahlarla yan yana yatıyor. 

Her iki cinsiyeti eşit derecede etkileyen diş ve eklem hasarları ile metabolik sorunlar bir yana, kafatası, kaburga, kol ya da burun kemiğine alınan darbeler erkek bedenlerinde bulunuyor. Karbon ve azot izotoplarının dokulardaki oranından yola çıkarak tetkik edilen besin kalemleri et tüketimine işaret eden azotun erkeklerde biraz daha fazla olduğunu gösteriyor. En önemlisi de mağara duvarlarına ve kayalara resmedilmiş av sahnelerinde kadınlara hemen hiç rastlanmıyor. 

Şiddetin çeşitli kullanım biçimleri üzerinde temellenmiş bu erkek üstünlüğünün türün sağkalımında oynadıkları rolden ötürü meşru olduğu düşünülmesin. Et tüketimi elbette modern insana geçişte kritik bir dönemeç, ancak toplam kalori açısından bakıldığında asıl yük avcı-toplayıcı toplumun toplayıcı konumundaki kadınlarının omzunda; tıpkı türün devamlılığını sağlayacak olan çocukların bakımı gibi. Hal böyle olunca erkeklerin üstünlüğü rasyonel nedenlere dayanmaktan çok şiddetten beslenen ve muhtemelen şiddet yoluyla sürdürülen bir kültürel öğe olarak ortaya çıkıyor.


Françoise Héritier ile sözü açtık, yine onunla bitirelim. Yukarıda bahsi geçen konferansta kendisine şiddetin erkeklerin “doğasından” mı geldiği sorulduğunda bakın ne diyor:
“Doğadan bahsediyorlar. Özünde egemenlik kurmak olan, erkeklerde kendini daha da baskın biçimde gösteren, adeta hayvani bir doğadan… 

Her halükarda bunların hepsi palavra! Burada doğadan değil kültürden bahsetmek gerekiyor! İnsanlar sırf düşünme yetisine sahip oldukları için cinsiyet rollerinin farklı değerlere sahip olduğu bir sistem inşa edebildiler. Bu anlamda bizler erkeklerin dişileri öldürdüğü tek türüz. Dolayısıyla burada hayvanilikten ya da doğadan değil, aksine düşünme yetisinden, kültürden, zihinsel inşadan bahsetmeliyiz. Ve de bunların mücadeleyle değiştirilebileceğini bilmeliyiz.”

Hangi erkekler kadına şiddet uyguluyor?

"Şiddete yönelik sinyaller neler, şiddet uygulayan erkeğin sorunu ne, ne tetikliyor, nasıl engel olunur, çalışan kadın da şiddet görüyor mu? İşte çok çarpıcı açıklamalar; Psikiyatrist Dr. Ayşe Zuhal Dolay ile kadına yönelik şiddeti derinlemesine inceledik."

MODERN YAŞAMA UYUM SAĞLAYAMAYAN ERKEK
ŞİDDET UYGULUYOR...


Her geçen gün yeni bir kadına karşı şiddet vakası ile karşılaşmaktayız. Bu rakamlar son 10 yılda ürkütücü şekilde çoğaldı. Kadına yönelik şiddetin nerede ve nasıl patlama yaptığı, şiddetin psikolojisi ve şiddetten bağımsız bir toplum için ebeveynlere düşen rolleri Ota Tıp Merkezi'nden Psikiyatrist Dr. Ayşe Zuhal Dolay anlattı.


Kadına yönelik şiddetin sinyallerini nasıl anlayabiliriz?

Şiddete eğilimli kişiler kadına değil herkese karşı tepkilidir ve bunu gizleyemezler. Genelde aşırı kontrolcü yapıda, kuşkucu, tahammülsüz, basit olaylarda bile sert tepkiler gösteren, acımasızlıkları dikkat çeken, hatta bununla övünen kişilerdir (örneğin kendisi ile ilgisi olmayan bazı güncel olaylardaki yorumlarına, hayvanlarla ilgili tavırlarına, aile yapısı ile ilgili anlattıklarına dikkat etmek biraz fikir verebilir).



Şiddete uğrayan ve şiddet uygulayanın psikolojisi nedir? Nasıl bir ruh hali şiddete sebep olur, şiddet uygulayan kişi şiddetin ardından neler düşünür?

Şiddet uygulayan kişinin psikolojisinde genelde yetersizlik duygusu hakimdir, ancak şiddet uygulayarak kişiliğini ortaya koyabilecektir. Komplekslidir, ancak bu kişilik özelliği değişmeyeceğinden şiddet uygulamaya devam edecektir. Genellikle pişman olmalar, özür dilemeler inandırıcı olmamalıdır. Şiddete uğrayan kişide ise özgüven kaybı oluşur ve gitgide kendini koruma adına eyleme geçme cesareti de kalmaz.


Kadına yönelik şiddete erkekler ne gerekçe gösteriyor ve bu şiddet nasıl başlıyor?

Bilindiği gibi kıskançlık ve reddedilme, toplumda kabul görmediğini düşünme en sık rastlanan nedenler. Bunu dile getirmeyenler çok basit nedenlerle şiddet uygularlar. Örneğin yemeğin beğenilmemesi, çamaşır, temizlik, ütü gibi ev işlerinde kusur bulunması gibi.
Burada daha ziyade ev dışında erkeğin yaşadığı kişiliğine yönelik yaralanmaların öfkesini evdeki kadına, bazen de çocuklara yöneltmesi söz konusudur.

Kadınların iş hayatına ve sosyal hayatına katılması şiddetin niteliğinde ve niceliğinde bir fark yaratıyor mu?

Kadınların iş hayatına daha fazla katılması, ekonomik özgürlük kazanmasının erkeğin yüzyıllardır toplumda kendine biçilen rolde karmaşa yarattığı bilinen bir gerçek. Ekonomik olarak ya da kariyer olarak eskisinden daha güçlü durumda olan kadın, yetersizlik duyguları zaten var olan bir erkek tipi için şiddete yönelme nedeni oluyor. Burada yalnızca fiziksel şiddetten değil sözel, psikolojik şiddetten de söz ediyoruz.


Eğitimli ve biraz daha kontrollü erkek daha çok psikolojik şiddet uyguluyor. Toplum içinde küçük düşürme, giyim ya da saç modeliyle ilgili eleştiriler, çok kilolu olduğu gerekçesiyle eleştirilip başka kadınlarla kıyaslamalar, ev sorumluluklarının yerine getirilmeme eleştirileri, kadının işi gereği katılmak zorunda olduğu mesai dışı toplantı ya da yemekler konusunda engellemeler en sık rastlanan nedenler oluyor.

Kadının üretim sürecine giderek daha fazla katılımı ve eşit bireyler olarak yer almasını istiyorsak bu konuda erkeklerin de geleneksel konumlarından ve akıl yürütmelerinden sıyrılması, kendini dönüştürmesi, işine gelince kadının çalışıp kazandığı parayı kabul edip işine gelmeyince ev işlerini paylaşmayıp ayrımcılık yapmaması gerek. Kadınların da benzer şekilde kandilerine saygı gösterecek ve uyum içinde yaşayacakları eşlerden ziyade çok para kazanıp rahat ettirecek eşler aramaları uyumsuzluk ve mutsuzluk getiriyor.


Şiddette eğitim, kırsal/kentsel bölge farkından söz edebilir miyiz?

Aslında en fazla şiddet, kırsal kesimde, köylerde değil, köy ve kasabasından kente göçmüş ama bu modern hayata kadın kadar adapte olamamış erkeklerden geliyor. Kırsal kesimde kadın geleneksel yapının dışına çıkamadığından haksızlığa uğrasa tepkilerini gösteremiyor. Bu gibi çevrelerde aileden ve toplumdan dışlanma korkusu da erkeği şiddetten alıkoyuyor.

 Kırsal kesimin kadın ya da erkek üzerinde kent yaşamı kadar baskı ve stres yaratmadığını da düşünürsek burada şiddetin görece daha az olmasını anlayabiliriz. Kente göçmüş kesimde ise kadın kent yaşamına daha iyi uyum sağladığından ve kentli kadın davranışlarını gözlemleyip haklı olarak tepkilerini gösterebildiğinden şiddete uğrama riski artıyor.

 Ben kentli kadının da eğitimli erkekler tarafından neredeyse aynı oranda şiddete uğradığını ancak sosyal yapısı nedeniyle bunu gizlediğini düşünüyorum. Bu daha çok psikolojik şiddet olarak ortaya çıkar. Psikolojik ya da fiziki şiddeti dillendirmek kırsalda ayıp değildir, kentte eğitimli çalışan bir kadın kolay kolay şiddet gördüğünü açıklamaz, kendine yakıştıramaz, ailesinden ve arkadaşlarından gizler. 

Bu sebeple erkeklere iyice cesaret gelir ve medyaya da sonuçları yansıyan okumuş yazmış modern görünüşlü adamların kıskançlık ya da eski eşinin reddetmesi cinayetlerine şaşırırız.



Şiddetin yaşanmayacağı aileler ve okullar oluşturmak için kadınlara nasıl bir rol düşüyor?

Şiddetin önlemesinde tabii ki aileye düşen rol çok önemli. Anne babalar erkek çocuklarını toplumda erkeklere biçilen klasik role göre değil eşitlikçi bir eğitim biçimi geliştirmeli. Psikologlar ve sosyologlar annelerin eğitiminde rol oynayabilirler. Böylece bilinçlenen anneler şiddete eğilimi fark ettiklerinde erken önlem alıp, psikolog ve pedagoglardan da yardım alarak daha sağlıklı çocuklar yetiştirmeye çalışabilirler.


Şiddete eğimli bir çocuğu nasıl normalleştirebiliriz?

Çocuklarda şiddet eğilimini azaltabilmemiz için onların kişisel özelliklerini tanımalı, farklı beklentiler içine girmemeli, ilgi ve ihtiyaçlarının farkında olmalıyız. Disiplin anlayışımızda asla şiddete yer vermemeliyiz.
Eğitim ve öğretim süreci içine girdiklerinde, başarıya ve iyi bir toplumsallaşmaya ulaşmaları için de okul-aile işbirliği içinde olmalı, rehberlik servislerini ilköğretimde de yaygınlaştırmalıyız. Sokaklarda büyüyen, yetiştirme yurtlarında kalan, çalışan çocuklara sevgiyle yardım eli uzatmalıyız. Unutmayın ki sakin, barışçıl bir ortamda sevgiyle yetişen, şiddeti görmeyen bir çocuk şiddet göstermez.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder