Bazı bilim felsefecileri, başarılı bir teoriden beklenen en önemli özelliklerden birinin teorinin öngörülerde bulunabilmesi olduğunu ifade etmişlerdir. Oysa uzun bir tarihsel süreçle ve çok kompleks varlıklar olan canlılarla ilgili olan Evrim Teorisi’ne dayanarak ileriye yönelik öngörülerde bulunmak çok zordur.
Örneğin tamamen izole bir adaya kurbağa, kelebek, fare, timsah gibi birçok canlıyı alıp bıraktığımızı düşünelim. Evrim Teorisi’ne dayanarak bu canlılardan hangi tür bir canlının türeyeceğine dair bir iddiada bulunulamaz. Hiç kimse bu canlılardan “Şu kadar yıl sonra at, şu kadar yıl sonra insan, şu kadar yıl sonra bir kuş oluşur” diyemez.
Bazıları, evrim çok uzun sürede oluştuğu için, böyle bir öngörünün test edilemeyeceğini düşünebilir. Buradaki sorun aslında bundan daha fazladır. Evrim Teorisi’ne dayanarak, adaya konulan canlılardan, bir milyon yıl sonra bir fil oluşacağı söylenirse, bu öngörü, test edilmesi mümkün olmayan bir niteliktedir; oysa Evrim Teorisi’ne dayanarak gözlenmesi mümkün olmayan bu tip bir öngörüde bulunmak bile mümkün değildir.
Çünkü Evrim Teorisi’nin fizik teorilerinde olduğu gibi yasaları yoktur ve matematiksel ifadeleri olan yasalar olmadan gelecekle ilgili bahsedilenlere benzer bir öngörüde bulunmak mümkün değildir. J.C. Smart, bir yasanın, uzay ve zamanla sınırlandırılmamış olması gerektiğini, bu yüzden biyolojide hiçbir yasanın bulunmadığını söylemiştir.(Bilim felsefesinde neye yasa denip denemeyeceği üzerinde çok tartışma yapılmıştır.
Astronomide gözlenemeyecek olan birçok olgu ele alınır fakat eldeki yasaların matematik modellemeye elvermesi sayesinde gelecek hakkında tahminlerde bulunulabilir. Örneğin her şey aynı şekilde devam ederse, milyarlarca yıl sonra uzayda hiçbir ışığın kalmayacağı, tüm yıldızların yok olup, yerlerine hiçbir yıldızın oluşamayacağı bir duruma gelineceği söylenebilmektedir.
Fakat bahsedilen şekilde bir adada, her şey aynı şekilde devam ederse, farenin bir gün insan veya sincap olacağı şeklinde bir öngörüde bulunmak mümkün değildir. Bu, biyoloji alanında fizikteki gibi yasalara sahip olamamaktan kaynaklanan bir durumdur. Biyolojide ele alınan süreçlerin kompleksliği matematiksel bir yasayla ifadeyi mümkün kılmamaktadır. Bu yüzden biyolojideki epistemolojik sınırlılıklarımızın fizikten çok daha fazla olduğunu kabul etmeliyiz.
Biyolojide matematik kullanılmaktadır fakat bu, fizikteki gibi matematiksel yasalara sahip olmakla karıştırılmamalıdır. Michael Ruse, Evrim Teorisi’nin, Malthus’un matematiksel yaklaşımını kullandığını ifade etmektedir. Malthus’un yaklaşımına göre, gıda kaynakları aritmetik olarak artarken, nüfus geometrik olarak artmaktadır, bu yüzden bu gıda kaynaklarından yeterince faydalanamayıp ölenler olacaktır.
Aynı şekilde popülasyon genetiğinde (population genetics) yapılan matematik hesaplar, moleküler saat (molecular clock) tekniğinin kullanılması çok önemli yaklaşımların oluşturulmasında yardımcı olmakta ve de kimi öngörüleri mümkün kılmaktadır.Fakat bunlar, fizikteki anlamda matematiksel yasaların karşılığı değildir. Fiziki evrenin tarihini anlamada kullanılan matematiksel yasaların benzerini canlıların tarihini anlamada bulamayız.
Modern Evrim Teorisi’nin kurucu babalarından Ernst Mayr, bilimde olasılıkçı yorumların arttığını, bunun Evrim Teorisi açısından önemli olduğunu, biyolojide fizikteki gibi yasaların değil genellemelerin olduğunu söylemektedir. Darwin’in Türlerin Kökeni’nde, 100’den fazla kez yasa (law) kelimesini kullandığını, 19. yüzyılın sonuna dek biyologların, biyolojik olguları yasayla açıklamaya çalıştıklarını vurgulamaktadır.
Mayr, fizikteki anlamda yasaları biyolojide aramanın Evrim Teorisi’ni nasıl zora sokacağını görerek buna dikkat çekmiştir. Fizikte matematiksel yasalarla yalnız gelecekteki değil, aynı zamanda geçmişteki olaylar açıklanır. Biyoloji alanındaki teorilerde ise geçmiş veya gelecekle ilgili böylesi bir hesaplamayı yapmak genelde mümkün değildir. Biyoloji alanında mutlak veya olasılıksal bir yasa ile önceki türler bir arada ele alınıp, bunların sonraki türlerin oluşumu için “yeterli koşul” (sufficent condition) olduğu söylenememektedir.
Örneğin Evrim Teorisi, yılanların ve kurbağaların, bir milyon yıl geçtikten sonra, bu süre sonucunda, hangi yeni türü (sonucu) oluşturacaklarının tahmini için kullanılamaz. Aynı şekilde, Dünya’nın tamamen aynısı bir gezegene gitsek ve burada yılan ve kurbağalarla karşılaşsak, bunların hangi türden (nedenden) türediği, Evrim Teorisi’ne dayanılarak öngörülemez. Bunlar, Evrim Teorisi’nin eksik veya yanlış bir teori olduğunu göstermez. Fakat bu teorinin epistemolojik açıdan fizikteki bir teori gibi düşünülmemesi gerektiğini gösterir.
Mayr, Evrim Teorisi’nde matematik aranmaması gerektiğini şöyle anlatmaktadır: “…Bu gösterişli başarılar matematiğin sınırsız bir prestij kazanmasına sebep oldu. Bu da Kant’ın ünlü betimlemesi olan, gerçek bilimin doğa bilimleri içinde bulunabileceği, çünkü bu bilimlerin matematiksel olduğu yargısı ile sonuçlandı.
Eğer bu yargı doğruysa, Darwin’in Türlerin Kökeni kitabının bilimsellik açısından yeri nedir? Sürpriz olmayacak bir şekilde, Darwin’in matematik hakkında az bilgisi vardı. Niteliksel ve tarihi bilimler veya kompleks sistemler ile ilgilenen bilimler hakkındaki yanlış yargılar, biyolojinin aşağı kategoride bir bilim olduğuna dair kibirli bir kanaatin ortaya atılmasına sebep oldu… Sistematik ve evrimsel biyolojinin çoğunda matematiğin katkısı çok azdır.”
Kısacası biyoloji tarihiyle ilgili bir teoriden fizikle ilgili teorilerden beklediklerimizin aynısını (öngörü gücü gibi) bekleyemeyiz. Fakat bunun yanında biyoloji tarihiyle ilgili bir teoriyle ilgili epistemolojik sınırlılıklarımızın matematiksel yasalara sahip olan fizikteki teorilerden çok daha fazla olduğunu da kabul etmek zorundayız.
[1] Paul Thompson, Biology, (ed: W. H. Newton-Smith, ‘A Companion to The Philosophy of Science’ içinde), Blackwell Publishers, Massachusetts (2001), s. 17-18.
[2] Örnek olarak şu makalenin okunmasını tavsiye edebilirim: Rom Hare, Laws of Nature, s. 213-228; Michael Scriven, Explanations, Predictions and Laws, (ed: Baruch A. Brody, ‘Readings in The Philosophy of Science’ içinde), Prentice-Hall, New Jersey (1970), s. 88-104.
[3] Paul Davies, The Last Three Minutes, Basic Books, New York (1994), s. 49-50.
[4] Michael Ruse, Taking Darwin Seriously, Basil Blackwell, New York (1989), s. 158.
[5] Thomas Robert Malthus, An Essay on The Principle of Population, s. 13-18.
[6] Egbert Giles Leigh, Adaptation and Diversity, Freeman Cooper Company, San Francisco (1971), s. 225-243.
[7] Ernst Mayr, Toward A New Philosophy of Biology, s. 18-19.
[8] Ernst Mayr, The Growth of Biological Thought, s. 39-41.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder