Mısır'ın Ölüler Kitabı'nda Tufan Öncesi Uygarlıklar ve bu uygarlıklarla ilgili çeşitli bilgilere de yer verilmiştir. Aşağıdaki satırlar Atlantis ve Atlantis'in son dönemlerinde ortaya çıkan büyük savaşla ilgilidir. Bu anlatılanlarla, Kur'an-ı Kerimde anlatılan geçmiş uygarlıklar hakkındaki il'adelerin birbirlerine ne kadar benzediğine özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum:
"Nuh'un Çocukları" ile Mu Uygarlığının mirasını devralan Atlantisliler kastedilmektedir. Metnin devamında yaşanan doğal aletler "fırtına" ve "felaket" olarak nitelenmekte ve bu felaket bittiğinde Osiris'e atıf yapılmaktadır ki, bu da Osiıis Öğretisi'nin tüm bu olup biten yıkımdan sonra varlığını sürdüğüne bir işarettir:
Görmüş olduğunuz gibi, Mısır'ın Ölüler Kitabı öncelikle Mısır'ın
İnisiyeler Kitabı'dır. Aynı zamanda majik bir kitaptır. Hem öldükten sonra
varlığın geçireceği safhaları, hem de henüz daha Dünya'da yaşarken,
inisiye adayına Öte Alemi tanımada büyük bir işlev görmekteydi.
Her ne kadar o ilk orjinalinin bir kopyası günümüze kadar gelememiş olsa
da, kopyalarının, kopyalan bile, bir zamanlar Mısır mabetlerinin
derinliklerinde neler yaşandığı ve nelerle uğraşıldığı konusunda bize
önemli ipuçlarını verebilmektedir. Gelecekte değeri sanırım çok daha iyi
anlaşılacaktır... Böylelikle şu an için ulaşamadığımız ve mabetlerin
derinliklerinde kalan diğer sırlar da, umarım bir gün tüm açıklığıyla
ortaya çıkacaktır...
Atlantis efsanevi bir kıta parçası olarak "kayıp" olduğu iddia edilen bir adadır ve genel olarak gelişmiş olan ve dünya barışı getirebilecek kadar bilgeye sahip olan ütopik bir toplum olarak düşünülmektedir. Atlantis fikri nesiller boyunca hayalperestleri, okültistleri ve Yeni Çağcıları (New Age) büyüledi. 1800'lerde mistik Madame Blavatsky Tibetli gurulardan Atlantis hakkında öğrendiğini iddia etti; bir yüz yıl sonra da psişik Edgar Cayce Atlantis'in (antik ve kristallerden güç alan ileri bir medeniyet olduğunu da belirterek) 1969 senesinde keşfedileceğini iddia etti. 1980'lerde Yeni Çağ mistik J.Z. Knight Atlantis'i Ramtha adında 35.000 yaşındaki savaşçı bir ruhun aracılığıyla öğrendiğini iddia etti. Atlantis konusunda binlerce kitap, magazin ve website bulunmaktadır ve hala popüler bir konudur.
Atlantis'in Kökeni
Zamanın sislerinde kaybolmuş efsanelere ait kökenlerin aksine, Atlantis hikayesinin ne zaman ve nerede ilk kez ortaya çıktığını biliyoruz. Bu hikaye Platon'un M.Ö. 330 zamanında yazılmış olan ''Timaeus'' ve ''Critias'' adlı iki diyaloğunda anlatılmıştır. Günümüzde Atlantis barışçıl bir ütopya olarak tasvir edilse de Platon'un masalında anlattığı Atlantis daha farklıdır. Arkeoloji profesörü Ken Feder Frauds, Myths and Mysteries: Science and Psuedoscience in Archeology (Sahtekarlıklar, Mitler ve Gizemler: Arkeolojide Bilim ve Sahtebilim) adlı kitabında hikayeyi şu şekilde özetlemektedir:
"Teknolojik açıdan gelişmiş ancak ahlak açısından çökmüş kötü bir imparatorluk -Atlantis- güç kullanarak Dünyayı ele geçirmeye çalışmaktadır. Karşısında duran tek engel ise göreceli olarak ruhsal açıdan saf, ahlaki açıdan prensipli ve bozulmaz olan bir grup insandır, yani eski Atinalılar. Ezici farkların üstesinden gelerek Atinalılar kendilerinden çok daha güçlü olan düşmanlarını sadece ruhların gücüyle yenmeyi başarırlar. Bu kulağa tanıdık geldi mi? Platon'un Atlantik diyalogları resmen 'Star Wars'ın eski Yunan versiyonudur."
Propaganda olarak, Atlantis efsanesi suya batan bir medeniyetten çok kahraman Atinalılar hakkındaydı. Eğer Atlantis gerçekten var olsaydı ve bugün keşfedilseydi, yerlileri bizleri öldürmeye çalışıp hepimizi köle haline getirmeye çalışırlardı. Platon'un hikayeleri için bir komplo cihazı olarak Atlantis'i uydurduğu açıktır çünkü Dünya'nın hiçbir yerinde Atlantis'e ait herhangi bir kayıt bulunmamıştır. Hala bir sürü kaybolmamış Yunan yazıtları bulunmaktadır ve mutlaka birilerin (en azından yanından geçen birisinin) böylesine muazzam bir yerden bahsetmesi gerekirdi. Platon'dan önce Atlantis hakkındaki efsaneler üzerine herhangi bir kaynaktan hiçbir kanıtın var olduğu görülmemiştir.
Kayıp Kıta
Bir kurguya dayandığı açık olsa bile, birçok insan yüzyıllar boyunca bu mitlerin arkasında bir çeşit gerçeğin yattığını iddia etmiştir ve Atlantis'in nerede bulunabileceği konusunda tahminlerde bulunmuşlardır. Birçok sayıda Atlantis ''uzmanı'' aynı gerçeklerden hareket ederek Dünya'nın her tarafında kayıp kıtanın bulunduğunu belirtmişlerdir. Her biri kendi kanıt ve argüman türlerine sahip olarak adaylar şu yerleri saymıştır: Atlantik Okyanusu, Bolivya, Türkiye, Almanya, Malta ve Karayip.
Ancak Platon Atlantis'in nerede olduğu konusunda gayet açıktır:
Diğer bir deyişle ''Herkül'ün Sütunların'' (yani Cebelitarık Boğazı, Akdeniz'in ağzı) ötesinde Atlantik Okyanusunda bulunmaktadır. Buna rağmen Atlantik'te ya da başka hiçbir yerde bulunmamıştır. Son on yıllar içerisinde oşinografi ve okyanus taban haritalanmasındaki gelişmelere rağmen Atlantis'in hiçbir izine rastlanmamıştır. İki milenyum boyunca okuyucular derinlerde bir yerde batmış bir şehir ya da kıta olduğuna dair düşünceler barındırmaları anlaşılabilir bir şeydir. Dünya'nın okyanusların derinliklerinde bir sürü gizem bulunmasına rağmen, Dünya'nın tüm oşinografların (deniz bilimcilerin), denizaltı dalgıçların ve derin deniz seviyelerine inen sondaların ''Libya ve Asya'nın birleşiminden daha büyük'' bir karayı nasıl gözden kaçırdıkları akıl almazdır.
Dahası, tektonik levhalar Atlantis'in var olmasının imkansız olduğunu göstermektedir. Ülkeler kaydıkça, deniz tabanı zamanla kısalmanın aksine yayılmıştır. Kısacası, Atlantis'in batacağı herhangi bir yer yoktur. Ken Feder'in de not ettiği gibi "Jeoloji açıktır; Platon'un Atlantis'i yerleştirdiği bölgede bu kadar büyük bir yerin batabileceği herhangi bir yer bulunmamaktadır. Bununla beraber, modern arkeoloji ve jeoloji bizlere kesin bir karar sunmaktadır: Atlantik bir kıta yoktu ve Atlantis adında yüce bir medeniyet yoktu."
Efsanevi Atlantis Hakkında Neler Biliyoruz?
Antik Yunan filozofu Platon’un eseri, insanlığın durumu hakkında bu kadar çok gerçeği içermeseydi, kendisinin adı yüzyıllar öncesinde unutulacaktı.
Fakat en ünlü hikayelerinden birini oluşturan ve antik Atlantis Uygarlığı’nın korkunç yıkımı ile ilgili anlatımı neredeyse tamamen gerçek dışı. Öyleyse, Platon’un ölümünden sonra, 2.300 yıldan fazladır neden tekrar tekrar gündeme geliyor?
Dehşet verici bir gecede, tanrılar o kadar şiddetli bir ateş ve deprem taburu gönderdiler ki, Ütopik Atlantis krallığı okyanusun derinliklerine battı ve bir daha asla bulunamadı.
2.300 yıldan fazla bir süredir insanları büyüleyen Platon’un efsanesi böyle anlatıyor. Pek çok insan daha sonra Atlantis’in tam olarak nerede olduğuna dair teoriler ortaya attı: Akdeniz’de, İspanya açıklarında, hatta Antarktika altında. Popüler bir teoriye göre Atlantis mitinin, yaklaşık 3.600 yıl önce volkanik bir patlama ile kısmen tahrip olan, günümüzde Yunan adası Santorini olan Thera’nın kaderi ile ilişkili olduğu. Ancak çoğu olmasa da birçok bilim insanı Atlantis’i gerçek bir konuma asla bağlamayacağımızı düşünüyor.
New York Annandale’deki Bard Yüksekokulu’ndan Prof. James Romm, “Bu hikaye hayal gücünü ele geçiriyor. Bu büyük bir mit. İnsanların hayal etmeyi sevdiği birçok unsuru barındırıyor.” diyor.
Platon, Atlantis’in hikayesini yaklaşık MÖ 360 yıllarında anlattı ve bu medeniyetin kurucularının yarı tanrı yarı insan olduğunu söyledi. Onlar ütopik bir medeniyet yarattılar ve büyük bir deniz gücü haline geldiler. Ülkeleri geniş hendekler ile ayrılmış ve merkeze uzanan bir kanal aracılığı ile birbirine bağlanan adalardan oluşuyordu. Bu yemyeşil adalar; altın, gümüş ve diğer değerli metalleri içeriyordu ve olağanüstü bir bolluk ile egzotik vahşi bir yaşam sağlıyordu. Merkez ada üzerinde büyük bir başkent vardı.
Atlantis’in Akdeniz’de, İspanya açıklarında, hatta Antarktika’nın altında olduğu ile ilgili birçok teori var. Albany New York Eyalet Müzesi’nde tarih küratörü Charles Orser, “Haritada rastgele bir nokta seçseniz, Atlantis’in orada olduğunu iddia eden birileri oldu. Aslında insanın hayal edebileceği her yer olabilir.” diyor.
Platon, Atlantis’in kendi zamanından yaklaşık 9.000 yıl önce var olduğunu ve bu uygarlığın hikayesinin, şairler, rahipler ve diğerleri tarafından aktarıldığını söyledi. Fakat Platon’un Atlantis hakkındaki yazıları, uygarlığın varlığına dair bilinen tek kayıt.
Muhtemelen Gerçek Olaylara Dayanıyor
Çok az sayıda akademisyen Atlantis’in gerçekten var olduğuna inanıyor. 1985’te Titanik batığını bulan okyanus kaşifi Robert Ballard, “Nobel ödüllü hiç kimse Platon’un Atlantis hakkında yazdıklarının doğru olduğunu söylemiyor” diyor.
Yine de Ballard, tarih boyunca Atlantis’in yıkım hikayesine benzeyen bir olayın daha yaşanmış olmasının yanısıra, sel felaketleri ve volkanik patlamalar meydana geldiği için Atlantis efsanesinin mantıklı olduğunu söylüyor.
Yaklaşık 3.600 yıl önce devasa bir patlama, Ege Denizi’nde Yunanistan yakınlarındaki Santorini adasını yok etmişti. O zaman Santorini’de son derece gelişmiş bir topluluk olan Minoslular yaşıyordu. Minos Medeniyeti, volkanik patlama ile yaklaşık aynı zamanda aniden ortadan kayboldu. Fakat Ballard, Santorini’nin Atlantis olduğunu düşünmüyor. Çünkü adadaki patlamanın zamanı Platon’un Atlantis’in yerle bir olduğunu söylediği zamana denk gelmiyor.
Romm, Platon’un Atlantis hikayesini felsefik teorilerini iletmek için oluşturduğuna inanıyor. “Çalışması boyunca devam eden bir dizi konu ve tema ile uğraşıyordu. diyor. Onun; tanrısallığa karşı insan doğası, ideal toplumlar ve insan toplumlarının kademeli olarak yozlaşması ile ilgili fikirlerinin tümü birçok eserinde bulunuyor. Atlantis de onun en gözde temalarından birine ulaşmak için kullandığı farklı bir araçtı.”
Orser, “Atlantis Efsanesi; son derece gelişmiş, ütopik bir medeniyette yaşayan ahlaki ve ruhani bir halk ile ilgili hikayedir. Fakat onlar açgözlüleşip değersiz hale gelerek ahlaki yönden çöktüler.” diyor. Tanrılar da ceza olarak oraya, Atlantis’i denize gömecek olan korkunç bir yangın ve deprem gönderdiler.
Atlantis hikayesinin çıkışı Mısırlı bir rahiple başlıyor.ünlü yunan şair Solon, Mısır’ın Sais kentini ziyaretinde rahip Sonchis ile tanışır ve ondan Atlantis hikayesini dinler. Solon hikayeyi Dropides’e, Dropides de torunu olan Atinalı devlet adamı Kritias’a anlatır. Kritias Platon’un büyük büyük babasıdır. Kritias, Sokrates’in evindeki bir felsefe sohbetinde bu hikayeden bahseder. Ve, Atlantis’le ilgili araştırmalar o günden itibaren başlar. Atlantis hikayesi ile ilgili tek kaynak Yunan Filozof Platon’un MÖ 4.yy ın ilk yarısında yazmış olduğu Timaeus ve Critias adlı eserlerindeki diyaloglardır. Platon bu eserlerinde Atlantis hikayesini bir kaynağa dayandırarak yazmıştır bu kaynak, MÖ6 yy Sais rahiplerinden hikayeyi dinlemiş olan Atinalı alim Solon ’dur. Çözümlenmiş Naacal Tabletleri’ndeki anlatımlarda, Mısır hiyerogliflerinde, papirüslerde, Maya yazıtlarında, efsane ve ilahilerde de sık sık Atlantis değinmesiyle karşılaşılıyor. Örneğin, Saint Petesburg (Rusya) Müzesi’nde bulunan ve bilinen en eski papirüslerden birinde, Firavun Set’in bir grup araştırmacıyı Atlantik Okyanusu’na gönderdiği, bu grubun görevinin Mısırlılara bilgeliği getiren ataların anavatanlarını araştırmak olduğu yazılı. Heinrich Schliemann tarafından Troia’da (Çanakkale)’da bulunmuş “Baykuşlu Vazo” ve “Kuş Sfenksi” üzerinde yer alan “Atlantis Kralı Kronos’tan” yazılı ithaf yazıları da tartışmasız arkeolojik kanıtlar olarak gösteriliyor. Bu verilerin hep birlikte incelenmesi, Atlantis kıtasında yaşayan toplumun çok gelişmiş bir uygarlık seviyesine sahip olduğunu işaret ediyor. Bazı yazıtlar, bu toplumda devler, cüceler ve çeşitli insanımsıların hep birlikte yaşadığını ifade ediyor. 19.yy da yaşamış olan ve trans halindeyken yaptığı kehanetlerle tanınan, uyuyan kahin lakaplı, Edgar Cayce’de, Atlantis Başkenti’ndeki “Büyük Tapınak”ta bulunan ve “Ateştaşı” olarak bilinen dev bir kristalden söz eder. Bunun tüm ülkenin güç kaynağı olduğunu belirtir. Güneş’in ışınlarının bu objenin birçok prizmasından geçmesi o kadar büyük bir yoğunlukta gerçekleşmekteydi ki, “tüm diyarda görülebilir radyo dalgaları gibi yeniden oluşturulup yayınlanabiliyordu.” Cayce’ye göre Atlantis’in nihai yok oluşuna katkıda bulunan bu enerji kaynağının yanlış kullanımı idi. Cayce ayrıca insan vücudunun Güneş ışınları ile iyileştirilmesi için kristallerin kullanımından bahsetmektedir. Teosofik Cemiyeti’nin kurucularından Madam Helena Petrova Blavatsky ise yorumlamalarını Gizli Doktrin (1988) adlı kitabında Atlantis kıtasında yaşayan toplumda Mu asıllı Rmoahaller, Tlavatliler, Toltekler, Turanlılar (Türklerin ataları), Samiler, Akadlar ve Moğollar olarak 7 alt ırk belirleyecek kadar ilerletiyor. Kayıp uygarlıklara ilişkin görüşleriyle tanınan bir diğer gizemci Avusturyalı Rudolf Steiner’a göre Atlantisliler, yaşam gücüne hükmedip, kendilerine özgü hava ulaşım araçlarını yönetebiliyorlardı. Ignatius Donnely Platon’un “Kritias” adlı, Atlantis’i anlatan kitabını ele alıp yeniden işleyerek yazdığı Tufandan Önceki Dünya adlı kitabında, insanlığın ilk uygarlığının Atlantis olduğunu savunuyor, örnek olarak da Nazca düzlüklerinde bulunan gizemli çizgileri gösteriyor ve eski Mısır’da Güneş Tanrısı olan Ra’nın ilk olarak Atlantis’te kullanılan bir tabir olduğunu söylüyor. Ignatius’a göre Eski Yunanlıların, Fenikelilerin, Hintlilerin, İskandinavyalıların Tanrı ve Tanrıçaları, aslında Atlantis’in kralları, kraliçeleri ve kahramanlarıydı. Mitolojide anlatılan öyküler Atlantis’in gerçek tarihinin karmaşık bir biçimde hatırlanmasından başka bir şey değildir. Donnely ayrıca,Avrupa’da tunç çağının başlamasının kaynağı olarak da Atlantis’i işaret ediyor. Aynı zamanda ilk kez çelik üretenler de Atlantisliler’di diyor. Igantius kitabında Bütün Avrupa alfabelerinin kaynağı olan Fenike alfabesinin Atlantis alfabesinden alındığını ve aynı alfabenin Mayalar tarafından da Güney Amerika’ya götürüldüğünü söylüyor. Peki bu gelişmiş uygarlık neredeydi; Platon’a göre Atlantis, Herkül sütunlarının ötesinde yer alan batı Avrupa ve Afrika nın birçok kısmını fetheden ve Solon un zamanından 9bin yıl önce Atinayı fethetmeye çalışan fakat başarılı olamayıp bir gecede okyanusa batan bir uygarlık. Platon’a göre bu ada Cebelitarık boğazının ötesinde yani Atlantik okyanusunda yer alır. Critias diyaloglarında Atlantis’ten bahsederken şu sözleri kullanır, “Libya’dan, Asya’ya kadar uzanıyor. Ve bir deprem sonucu batıyor. Buradan okyanusa açılmak isteyen denizcilere geçilmez bir çamurdan engel oluşturuyor.” Kayıp kıta Atlantis’in nerede olduğuyla ilgili Platon’un diyaloglarından yola çıkılarak Atlantik Okyanusu’nun ortasını işaret eden araştırmalar, günümüz teknolojisi ve bilim insanlarının daha derinlemesine araştırmaları sonucunda farklı yorumlarla farklı coğrafyalarda konumlandırılıyor. Hartford Üniversitesi’nden Profesör Richard Freund önderliğindeki Amerikalı araştırma ekibi, efsanevi Atlantis kıtasının yerinin tam olarak tespit edildiğini ve İspanya’nın kuzeyindeki kumul düzlüklerinin altında, Cadiz’in kuzeyinde bulunduğunu belirtiyor İngiliz bilim insanları ise, Kuzey Atlantik’te kayıp kıta Atlantis olduğunu düşündükleri 10 bin kilometrekarelik bir kara parçası keşfetti. İskoçya açıklarındaki Orkney-Shetland Adaları’nın batısında bulunan bu 56 milyon yıllık kara parçasının üzerinde dağlar ve sekiz büyük nehir yatağı saptandı. Teksas Güney Metodist Üniversitesi’nden Arkeolog Mark McCoy öderliğinde Pasifik Okyanusu’nda araştırmalar yürüten uzmanlar, Pohnpei Adası’nda kayıp Atlantis’e ait olduğu düşünülen izlere rastladı. Kalıntılar, Pasifik Okyanusu’nun ortasında, 600 adadan oluşan adacık devleti Mikronezya’da keşfedildi.Quickbird 2 uydusunun çektiği fotoğraflar sayesinde keşfedilen antik kentin ismi Nan Madol, Bu kelimeler İki Yer Arasındaki Boşluk anlamına geliyor. Atlantis’le ilgili öne sürülen iddialardan biri de efsanevi kıtanın, Antarktika’da olduğuna ilişkindir. Profesör Charles A. Hapgood, 1950’li yıllarda Güney Kutbu’nun binlerce yıl önce eski ve gizemli bir medeniyete ev sahipliği yapmış olabileceğini söylemiş ve litosferin yer değiştirmesinden yola çıkmıştı. Bu teoriye göre dünyanın her yerinde 20 bin ile 30 bin yılda bir kabukta bir takım değişimler oluyor. Hapgood, 11.600 yıl önce Antarktika’nın büyük bölümünün buzsuz olduğunu belirtmişti. Profesör çalışmalarında ayrıca Piri Reis’in dünya haritasında Antarktika’nın kuzey kıyılarını göstermesinden yararlanmıştır. Daha önce de bahsettiğimiz, Amerikalı yazar Ignatius Donnely’e, göre ise Atlantis, Atlantik’in ortasında, Azor Adaları’ndaydı. 1909 yılında Kingdon T. Frost, The Times’ta yayımlanan, bir makalesinde Atlantis’in aslında Minos uygarlığı olduğunu ileri sürdü. Merkezi de Akdeniz’ in doğusunda bulunan Girit adasıydı. 1968 yılında ise, kayıp kıtanın yeri ile ilgili olduğu sanılan bazı arkeolojik kanıtlar elde edildi. Burası, Atlantik’te hiç umulmadık bir yerdi: Bahama Adaları. Bu kalıntılar hemen akla 1920lerde yaptığı kehnatle, atiantis’in Bahamlarda ortaya çıkacağını söyleyen kahin edgar cayce’i getirdi. Tüm bu konumlandırmalar arasında en ilginç olanı, Robert Sarmast’ın efsane ve mitlerde ifade edilen 50 farklı fiziksel işareti kullanarak yoğunlaştığı Kıbrıs yayı ve Doğu Akdeniz kıyıları (Levantine havzası). Amerika Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) haritaları ve veritabanlarından faydalanan Sarmast bu verileri yeterli bulmayınca, Jeofizikçi John K. Hall’den bir Rus petrol gemisinin 1980 yılında Doğu Akdeniz deniz tabanından topladığı dijital verileri de alıyor. Tüm verileri birleştirerek bölgenin 3 boyutlu haritalarını ve batimetrik (derinlik) haritalarını çıkartan Sarmast’a göre Atlantis kıtası, Doğu Akdeniz’de (Levantine havzası) bugünkü Kıbrıs’la Suriye’nin arasında yer alıyor. Bugünkü Kıbrıs, batan Atlantis kıtasının en üst noktasını oluşturuyor. Peki, Sonunda, bu eski gizem çözülmüş müydü? Atlantis bulunmuş muydu? Tüm basın, özellikle Amerikan basını ortaya çıkarılan bilgi ve kanıtları benimsedi. Oysa yüzyıllar boyu süren araştırmalara, tartışmalara ve yapılan yatırımlara rağmen bu konuda kesin bir bilgi yok! Denilebilir ki, Atlantis’in varlığı hâlâ kanıtlanamadı. Öte yandan, var olmadığı da kanıtlanmadı! Tarih, efsanevi kent ve uygarlıklarla doludur. Arkeoloji zamanla bunların gerçekliğini bulup ortaya çıkarabiliyor.Tıpkı Layard’ın Ninova’yı, Schliemann’ ın Truva’yı ve Evans’ın da Minos uygarlığını ortaya çıkarması gibi. Bu kentlerdeki uygarlıklara da bir zamanlar efsanevi ve hayali gözüyle bakılıyordu. Atlantis’te teknoloji ve bilim ne düzeydeydi, Atlantis’te devler var mıydı, Atlantis yeryüzünden nasıl silindi ve tekrar ortaya çıkacak mı sorularına cevaplar arayacağız, mistik sırları takip etmeye devam edin..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder